Geçtiğimiz yıl 1 Mayısta yayınlamaya başladığımız yasonrası.com’da ilgi çeken yazı dizilerinden biri, müzik dünyasının önde gelen isimleriyle yaptığımız söyleşiler oldu. Pandeminin yoğun etkileri geçtiğimiz yıl belki de en çok müzik dünyasını sarstı. Geçtiğimiz yıl sorularımızı yanıtlayan değerli müzisyen, yapımcı ve aranjörlere bir yılın ardından yeni sorular yönelttik. Ayrıca bu yılki söyleşilerimize yeni isimler de katıldı.
İlk söyleşimizi aranjör, besteci ve müzisyen Cihan Sezer’le gerçekleştirdik.
Tüm Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de müzik dünyası için zor bir yıl geride kaldı. Aradan geçen bir yılda müzik adına neler yapabildiniz?
Elimdeki bitmemiş işleri tamamlamaya çalıştım. Biten var, devam eden var. Karşılıklı anlayış içinde çalıştıklarımız da oldu, küresel salgında deliren, saçmalayan, küresel salgını fırsata çevirip emeğimi sömürmeye çalışan da oldu. Ama ilk aylar önümü görememekten mütevellit tıkanmanın dışında hiç durmadım, çalıştım.
Müzik dünyası yeterince birlik olabildi mi ve yardımlaşabildi mi?
Bunun için büyük gayret gösterenler oldu. Kimi insani sebeplerden dolayı, kimi siyasi malzeme olarak (parti gözetmeksizin) bir şeyler yapmayı denedi fakat birlik için biraz geç harekete geçildiğini herkes anladı. Bugün birçok gayret var ve en büyük sıkıntı sözcülerin ya güvenilemez ya taraf ya da genel camia tarafından tanınmıyor olması. Ne meslek birlikleri ne de performans müzisyenleri (sahne, stüdyo) bir birlik yakalayamadı. Bir dostumun büyük çabalarına rağmen uğraşıp oluşturduğu proje bildiğiniz çalındı. Yine başka arkadaşlarımız yeni bir platform kurdu ve müzisyenlerin orada birleşmesi için büyük çaba gösteriyorlar. Buna rağmen büyük tabloda yine “herkes kendine” bir mücadele söz konusu diyebiliriz. İnanmadığım veya birleşmeyi desteklemediğim gibi de algılanmasın, tam tersine, bağlı olduğum meslek birliğinin doğru bir yönetime kavuşması ve dünya standartlarına gelebilmesi için büyük çaba içindeyiz “Birlik ve Yenilik Grubu” olarak. Zira dernek, birlik, sendika vs açısından dünya standardını yakalamış olsaydık, bugün ülkede hiçbir müzisyen (kazanamasa da) en azından mağdur olmazdı.
Yanıldığınız bir öngörünüz oldu mu?
Küresel salgınla ilgiliyse sorunuz, hayır, her şey tahmin ettiğim gibi gelişti. İnsanımız ve maalesef dünyada birçok ülkede de böyle, kovid-19 ciddiye alınmıyor, ciddiyetini algılayamıyor insanlar. Daha önce yakın tarihte yaşanmamış bir şey küresel salgın, özellikle batıda örneği yok. İnsanımız bir de Türkiye’ye özgü durumlardan dolayı birçok önlemi de Türkiye’nin şahsına münhasır sanıyor, oysa kaos bütün dünyaya hakim. Siyasi, ekonomik ve özellikle sektörümüzle ilgili ciddi çöküşler var. Yine de Gema gibi birçok meslek birliği, kendi gücüyle ciddi ödenekler çıkardı üyelerine. Bugün evlere kapanıp en çok müzik dinlenildiği bir dönemde olmamıza rağmen, bizde komik rakamlar dağıtılması da ayrıca ironi. Bizdeki sistem baştan aşağı gözden geçirilmeli.
Yüzden fazla müzisyen zor koşullar nedeniyle intihar etti. Müzisyenler sadece maddi değil, manevi destekten de mahrum kaldı diyebilir miyiz? Bununla ilgili önerileriniz var mı?
Bunlar çok ciddi üzücü durumlar. Müzik yapan insan duygusaldır. Genellikle esnaf ve girişken müzisyenler piyasada işleri kapar. Ama bu ara özellikle çaresiz kalanların birçoğu, eve çoluğa çocuğa mahcup düştü. Çaresizlik en başlıca intihar sebeplerinden biridir. Genetik faktörler ve madde bağımlılığı da etken. Bu yüzden genelleme yaparken de çok dikkatli olmak gerekir. Özellikle ölen ve yakınları üzerinden siyaset, habercilik, vs. yapmak yanlış.
Şimdi neler yapmalıyız? Geleceğe dair yeni öngörüleriniz neler?
Sabretmeli ve önümüze bakmalıyız. Üretmeliyiz. Kendimizi bu yeni dijital dünya konusunda eğitmeliyiz. Küresel salgın bir günde bitmeyecek. Uzun yıllar artık sarılmaca kaynaşmaca olmayacak, belki de bazı adetler topyekun silinecek bu coğrafyanın kültüründen. Kabul etmeliyiz, dünya küresel salgınla değişti, değişiyor. Yani normalleşme, bazılarının düşündüğü gibi “eskiye dönmek” olmayacak. Bu yüzden adapte olmalıyız, ayak uydurmalıyız. Müzik, sosyal medya ve internet ortamında bir dünya demek. Bu ortamları çok iyi bilmeli iyi kullanmalıyız. Üreten, teknolojiyi de takip eden herkes, bu ortamda kendi patronu, radyosu, televizyonu, programcısı olabilir. Bunu gören kazanır, kaybetmez. Bir de hep döndüğüm konu, değişen dünyada telif hakları ve meslek birliklerine sahip çıkmalı. Bugün besteci, söz yazarı, eser sahibi arkadaşlarımız gibi, ses mühendisi ve icracı arkadaşlarımız da meslek birlikleri kurmalı ve komşu haklarından yararlanmalı. Yapımcılar komşu haklarından pay almaları gerekirken, toplamdan büyük bir pay alıyorlar. Yani, sahip çıkmayanın malını yiyorlar. Herkes haklarını bilecek, bilmiyorsa öğrenecek ve hakkını alacak. Üret, dijital dünyayı iyi kullan, haklarına sahip çık.
Cihan Sezer
Belçika’da Klasik Batı Müziği eğitimi aldığı yıllarda Anadolu ezgilerini ve Türk Klasik Müziğini araştırdı. 1980’lerden bu yana en büyük çabalarından biri bu müziği batı formuna uygulamak ve sentezler oluşturmaktı.
Sezer, solo albüm düzenlemelerinden dans gösterileri için müzik prodüksiyonuna, çok sayıda müzik stilini ve tekniğini içeren çeşitli alanlardaki çalışmalarıyla Türkiye’de en çok aranan aranjör ve yapımcılardan biri.
Türkiye ve Belçika’da Sezer, çeşitli kurumsal yayınlar ve reklam filmleri için müzik yapımlarında yer aldı. Son zamanlarda besteci ve müzik yönetmeni olarak kariyerini dizi, belgesel ve filmlere kadar çeşitli mecralar için müzik eserleri üreterek sürdürüyor.
Volkan Konak, Serkan Çağrı, Aşkın Nur Yengi, Kubat, Yedi Karanfil, Güvenç Dağüstün, Alpay, Demet Sağıroğlu, Buddha Bar, Dilan Çıtak, Beyazıt Öztürk, Angela Bisceglia ve Hüseyin Turan, yapımına katkıda bulunduğu albümlerden ve sanatçılardan bazıları.