Geçtiğimiz yıl 1 Mayısta yayınlamaya başladığımız yasonrası.com’da ilgi çeken yazı dizilerinden biri, müzik dünyasının önde gelen isimleriyle yaptığımız söyleşiler oldu. Pandeminin yoğun etkileri geçtiğimiz yıl belki de en çok müzik dünyasını sarstı. Geçtiğimiz yıl sorularımızı yanıtlayan değerli müzisyen, yapımcı ve aranjörlere bir yılın ardından yeni sorular yönelttik. Ayrıca bu yılki söyleşilerimize yeni isimler de katıldı.
İkinci söyleşimizi aranjör, prodüktör ve müzisyen Serdar Öztop’la gerçekleştirdik.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de müzik dünyası için zor bir yıl geride kaldı. Aradan geçen bir yılda müzik adına neler yapabildiniz?
Geçen sene Haziran ayından itibaren kısıtlamaların kalkmasıyla birlikte, stüdyoda aniden bir yoğunluk oluştu. Kafasındaki fikirleri gerçekleştirmeyi bekleyen amatör/profesyonel müzisyenlerle ve gruplarla düzenleme, kayıt, miks ve mastering yapmak suretiyle çalışmalar gerçekleştirdim. Bu yoğunluk yaz sonuna kadar sürdü ama kendime kısa tatiller yapacak zamanı da ayırdım tabii ki. Sonbaharla birlikte vaka sayılarının artması belirli bir yavaşlamayı beraberinde getirdi ama yine de stüdyo hizmetlerime belli bir tempoda devam ettim. Arta kalan vakitlerde davul gibi çalmayı sevdiğim ama pek pratik yapma fırsatı bulamadığım enstrümanlar üzerinde çalışarak ve sevdiğim parçaların cover versiyonlarını tüm enstrümanları kendim çalıp kaydederek geçirdim. Bu parçalara cep telefonuyla klipler çekerek, hem YouTube kanalımı hareketlendirdim hem de Nux ve Daddario gibi tanıtımını yaptığım markalara destek verdim. Bu süreç bende, sanatçı olarak üretimler yaparak, uzun zamandır boş bıraktığım o alana da yönelme isteği oluşturdu. Yarım bıraktığım besteleri ve cover fikirlerini toparlamaya başladım. 9 Nisan’da da uzun zamandır yapmayı planladığım Bulutsuzluk Özlemi coverı “Yine Düştük Yollara”yı yayınladım. Çok yakında klip de hazır olacak.
Müzik dünyası yeterince birlik olabildi mi ve yardımlaşabildi mi?
Yakın çevremde bir takım çabalar oldu. Hatta bu çerçevede ihtiyacı olduğunu bildiğim insanlara, az miktarda da olsa yardım yapılabileceği söylendi. Bunun dışında bir takım dernekleşme ve sendikalaşma faaliyeti olduğunu biliyorum. Bazı ünlü sanatçıların desteği gündeme geldi, vs. Yeterli mi? Hayır. Yeterli olsaydı, insanlar intihar etmezlerdi. Kovid-19 yüzünden yaşanan ölümler mi normalleştirdi bilmem ama insanların açlık ya da parasızlık yüzünden intihar etmesi, ailesi, arkadaşları, tüm mahalle, tüm toplum için büyük bir acı kaynağı olduğu kadar, bir yüz karasıdır da. Bu insanların başka sorunları, bir takım bağımlılıkları, vs. var mıydı bilemiyoruz tabii ama açlık ya da parasızlık nedeniyle herhangi bir kişi ya da kuruma başvurup görmezden gelindilerse, bu affedilemez.
Müzisyenlerin birlikteliğine gelirsek, bunun kısa vadede mümkün olduğunu sanmıyorum. Aynı toplum olarak asgari müştereklerde bir araya gelemeyişimiz gibi. Bir de uzun bir sürecin sonucu olarak, yetkileri ve mevkileri kişisel ya da yakın çevrenin çıkarları için kullanmak, sıradan bir olgu haline geldi. Hal böyle olunca, kimse kimseye güvenmiyor. Müzik dünyasının yegâne meslek birliklerinde yaşananlar, durumu net bir şekilde açıklıyor sanırım. Politika sahnesinde yaşananların, sanat dünyasında da yaşanması önce insana garip geliyor; ama sonuçta sanatçılarımızı Almanya’dan ithal etmedik, değil mi?
Yanıldığınız bir öngörünüz oldu mu?
Şu ana kadar olmadı sanırım. Geçen Mayıs ayında yaptığımız söyleşide gereğinden hızlı bir normalleşmeye girildiğini söylemişim. Bunun doğru olduğunu ve rakamların düşük gösterildiğini sonradan öğrenmiş olduk.
Yüzden fazla müzisyen zor koşullar nedeniyle intihar etti. Müzisyenler sadece maddi değil, manevi destekten de mahrum kaldı diyebilir miyiz? Bununla ilgili önerileriniz var mı?
Müzisyenler ve genel olarak sanatçılar, göz önünde olmak ve takdir edilmek isterler. Müzisyenlerin takipçileriyle ve meslektaşlarıyla sürdürdüğü sosyal etkileşim, yaratıcılığı tetikleyen en önemli faktörlerdendir. Birçoğumuz için maddiyat sonra gelir. Küresel salgın nedeniyle bu etkileşimin sonu belirsiz bir şekilde sekteye uğramış olması, başlı başına bir hayal kırıklığı sebebidir. Diğer taraftan da bir sahiplenilme meselesi vardır. Kendinizi ait hissettiğiniz camiadan birilerinin arada sizi araması, halinizi, hatırınızı sorması bu duyguyu güçlendirir. Ama hiçbir ekonomik temeli olmayan bu aidiyet duygusu, tüm yakın çevrenizin aniden dibe vurduğu böyle dönemlerde ıssız bir yalnızlığa dönüşebilir. İnsanlar bir birini aramaya çekinir çünkü kimi arasa aynı durumda olacağını bilir ve derdine dert katmak istemez. “Devletimiz bizi sahipsiz bıraktı!” en sık duyduğumuz cümlelerden biridir. Kendini ait hissettiğin, adına millet dediğin birlikteliği temsil ve organize eden yapı, sana sırtını dönüvermiştir. Velhasıl, işin ucu gelir, paraya bağlanır.
Geçen seneki söyleşimizde, müzisyenlerin kayıt dışı çalışmalarının bir sorun olduğunu, sistemdeki aksaklıkların ve adaletsizliklerin buna büyük ölçüde neden olduğundan bahsetmiştim. Sanatçılar için özel bir sosyal güvenlik ağı oluşturulmadan, bu sorun toplu olarak aşılamaz. Mesela Almanya’da böyle bir uygulama vardır. Normal aylık sigorta primleri 400 avro civarındayken, sanatçılar için 75 avro ödemeli bir kasa vardır. Küresel salgın döneminde de sanatçılara 5.000 avroluk yardımlar yapıldığını biliyoruz. Tabii Türkiye gerçeğine döndüğümüzde, bunun yine de o kadar kolay ve şeffaf olamayacağını hepimiz tahmin edebiliyoruz. Toplanan deprem vergilerinin ihtiyacı olanlara ödenmeyip, başka işlere hiçbir hesap verme zorunluluğu duymadan aktarılabilen bir yönetim anlayışıyla, bu kuyudan çıkmak kolay değil. Gerçi az önce de dedim ya, hiçbirimiz Alman değiliz. Bu nedenle verebileceğim en somut öneri, şahsen uyguladıklarım olacaktır:
1. Paranızı biriktirin. Her zaman ileriyi ve kötü zamanları düşünerek birikim yapın. Cebinizde olmayan parayı asla harcamayın. Bağımlıklardan kaçının.
2. Ayaklarınız yere bassın. Kendinizi aslında olmadığınız noktalarda konumlandırmayın. Kar/zarar hesabını iyi yapın. Etrafınıza hava atmak için gereksiz harcamalara girmeyin.
3. İşinizi profesyonelce yapın. Vergi mükellefi olun ve primlerinizi ödeyin. Sağlık ve emeklilik ayrıcalıklarına ileriki yaşlarda tahmin ettiğinizden daha fazla ihtiyacınız olacak.
4. Kendinizden başka kimseden medet ummayın. Atasözü: Her koyun kendi bacağından asılır.
Şimdi neler yapmalıyız?
Çalışmalıyız, üretmeliyiz. Eksik olduğumuz alanlarda kendimizi geliştirmeliyiz. Kendimizi sorgulamalıyız. Başarılı veya başarısız olduğumuz yönlerimizle yüzleşerek ona göre kararlar vermeliyiz. Sosyal ilişkileri kuvvetli olan arkadaşlarımızdan mesleki sorunları toplu bir zeminde çözüme ulaştırmaya çabalayanlara da becerebildiğimiz ölçüde destek vermeliyiz.
Geleceğe dair yeni öngörüleriniz neler?
Ne demişler? Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir. Geçen sene küresel salgın patladığı sıralarda, grubumla keyifli konserler çalıyor ve yaza turne yapmanın planlarını yapıyordum. Diğer taraftan, uzun zamandır gidip gelmekte olduğum Berlin’de işleri ilerletmek için planlarım vardı. Stüdyoda prodüksiyonunu yapacağım işler de başka bir konuydu. Bir anda hiçbiri yokmuş gibi oldu. Tek öngörüm var, hızla değişmekte olan şeyler daha da hızlı değişecek. Bu hızlı değişime sadece hızlı öğrenebilenler ayak uydurabilecek. Yapmakta olduğunuz iş, teknolojinin veya ekonomik konjonktürün değişmesiyle başka bir şeye evrilebilir. Buna uyum sağlamak, hatta fırsata çevirebilmek için bitmeyen bir öğrenme süreci içinde olmamız gerekecek.
Serdar Öztop
B.Ü. Elektronik M.Y.O.’dan mezun olduktan sonra, Stüdyo Spectrum’da tonmaisterlik yapmaya başladı. Burada stüdyo teknikleri konusunda kendini geliştirme fırsatını bularak, çeşitli albümlerin yapımında görev almaya başladı. Bunun ilk örneklerinden biri, Murat Köseoğlu‘nun “Yine Yağmurlar Yağıyor Duygularıma” adlı albümüdür. Bu sırada Türkçe sözlü rock grubu Kesmeşeker‘e katıldı ve grubun “Aşk ve Para” albümünün kayıtlarını Boğaziçi Üniversitesi Ses Kayıt Stüdyosu’nda gerçekleştirdi. Albümden sonra gruptan ayrılarak uzun süre barlarda müzik yapacağı ve Teoman‘ın da solistliğini yaptığı Indians grubunu kurdu. Devam etmekte olan stüdyo çalışmalarını, bir ev stüdyosu kurarak, aranjör-prodüktör olarak sürdürmeye başladı. Bunun ilk ürünleri, Teoman‘ın “Teoman”, Tanju Aşanel‘in “Yolculuk”, Kaynak‘ın “Carpe Diem” ve Yavuz Çetin‘in “İlk” albümleridir. Bu sıralarda tanıştığı Haluk Levent‘in de iki albümüne gitarist olarak katıldıktan sonra, kurdukları grupla Türkiye ve Avrupa’ da sayısız konserler verdi ve içinde kendi bestelerinin de bulunduğu “Arkadaş”, “Mektup” ve “www.leyla.com” albümlerinin yapımını üstlendi.
2002 yılı Haziran’ında Türkiye’’nin ilk enstrümantal rock albümü olan ilk solo albümü “”Sükut””u çıkarttı. Kısa bir sure sonra da tanınmış rock grubu Bulutsuzluk Özlemi‘’ne katıldı. 2003 Ağustos’unda ünlü gitar sitesi www.guitar9.com ‘da undiscovered artist seçildi ve ”Sükut” albümü pek çok dünya ülkesinde ilgi gördü. Aynı yıl Bulutsuzluk Özlemi ile senfoni orkestrası eşliğinde açıkhava tiyatrosunda verdiği konserin kayıtları “Bulutsuzluk Senfoni” adıyla piyasaya sürülürken, Bora Uslusoy ve Quartet Muartet‘’in albümlerini şirketi Öztop Müzik‘’ten yayımlayarak prodüktörlük çalışmalarına ağırlık vermeye başladı. 2004 yılını Glenn Hughes – Joe Lynn Turner Project‘in ön grubu olarak çaldığı konserle birlikte çeşitli konser ve stüdyo çalışmaları ile geçirdikten sonra 2005 yılı başında 2. albümümü kaydetmek ve solo projelerine ağırlık vermek üzere Bulutsuzluk Özlemi’’nden ayrıldı.
2005 Eylül’ünde Türkiye’nin en tanınmış bascı ve davulcularının birer parçaya konuk olarak katıldığı 2. albümü “Mutluluğun Gözyaşları” nı çıkarttı. Ülke çapında konserler ve seminerler yaptı. Bunların belki de en önemlisi 2007 yılında ünlü gitarist Joe Satriani‘nin ön grubu olarak çaldığı konserdi. Aynı yıl yeni stüdyosunu kurarak müzik prodüksiyon alanındaki çalışmalarına hız verirken Modern Müzik Akademisi‘nde eğitmen olarak bilgi ve birikimlerini paylaşmaya devam etti.
2013 yılında Türkiye’nin köklü gruplarından Kurtalan Ekspres‘e katılarak yoğun bir turne programına girdi ve MMA’daki eğitmenlik görevinden ayrıldı. 2014 yılı başında çıkarttıkları GöğeSelam II albümünün tüm kayıt, mix ve mastering işlemlerini stüdyosunda tamamladı. Haluk Bilginer, Duman, Hayko Cepkin, Şevval Sam, Yavuz Bingöl, Fatma Turgut, Niyazi Koyuncu, Nejat Yavaşoğulları gibi isimlerin yer aldığı albümün konserlerinde Haziran 2014’e kadar grubun gitaristi olarak yer aldı.