Sinema, tiyatro, müzik, sergiler, konserler, gösteriler, iki aydır duraksadı. İnsanoğlunun yaşamını anlamlı kılan en önemli unsurlardandır sanat gösterileri. Müzik ve gösteri dünyasında geçirdiğim otuz yılı aşkın sürede her kriz, her zorluk insanları önce sanattan ve gösterilerden uzaklaştırdı.
Kovid-19 günleriyse biz sanatçılar için daha dramatik bir durum yarattı. Gelişen teknolojiyle birlikte, pandemi günlerinde insanlar evlerinde sanatsal her tür eseri daha fazla izleyerek ve dinleyerek zaman geçirirken, sanatsal üretimlerin kaynağı olanlar gelecek kaygısını herkesten çok hissediyorlar. Filmler çekilemiyor, konserler ve canlı performanslar yapılamıyor, tiyatrolar sahnelenemiyor.
ya sonrası? adına sanat üretimlerinin ana unsurlarına pandemi günlerini ve sonrasını sorduk. Bu söyleşilerin ilki müzik sektöründen müzisyenler, yapımcılar, aranjörlerle yapıldı.
Müzik camiasından isimlere, pandemi günlerini nasıl geçirdiklerini, yakında bir normalleşme bekleyip beklemediklerini sorduk. Müzik sektöründe nasıl bir değişiklik beklediklerini, konserler ve canlı performansların geleceğini nasıl gördüklerini anlatmalarını istedik.
En önemlisi, müzisyenlerin geçimlerini sağlayabilmeleri için ne yapmaları gerekiyor, geleceğe dair diğer öneri ve görüşleri nedir merak ettik.
Söyleşilerin ikinci bölümüyle devam ediyoruz.
DESTAN HAKAN: Müzik sektörünün düzelmesi için önce toplumun sanatsal düşünebilme becerilerini geliştirmeleri gerekir

Bu günleri nasıl geçirdiklerini sorduğumuz Destan Hakan (Mehmet Hakan Balcı), “Bir müzisyenin yapması gerektiği gibi, sanatıma daha bir dört elle sarılarak ve müziğin o engin ve uhrevi gücüne sığınarak geçiriyorum. Bu beni daha iyi hissettiriyor. Şu an bulunduğum konum itibariyle insanlardan uzak, doğayla iç içe bir yerde ruhumu eğitiyor ve dinginleştiriyorum,” dedi.
Normalleşmenin çok yakın zamanda, virüsün öldürücü etkisine rağmen gerçekleşeceğini belirten sanatçı, “Fakat bu insanlık için iyi mi yoksa kötü mü olacak işte onu kestiremiyorum, onu da hep birlikte göreceğiz” diye sözlerini sürdürdü.
Müzik sektörünün geleceğiyle ilgiliyse, “Müzik sektörü zaten uzun yıllardır saçma sapan bir durumdaydı. Çok şeyin değişeceğini düşünmüyorum. Müzik sektörünün düzelmesi için, önce toplumun sanatsal düşünebilme becerilerini geliştirmeleri gerekir. Ancak bu olduğunda toplum doğru ve sağlıklı müziğe kavuşur. Aslında bu çok uzun ve önemli bir konu. Detaylara girersek anlatmaya sayfalar yetmez,” ifadesinde bulundu.
Konser ve canlı performanslar konusunda oldukça iyimser konuşan Destan Hakan, “İnsanlar bu günleri çok çabuk unutacak ve kaldıkları yerden hiçbir şey olmamış gibi devam edeceklerdir. Bu durum konserler ve canlı performanslara da yansıyacaktır. Temmuz-Ağustos ayları gibi etkinlikler başlar diye düşünüyorum,” dedi.
Müzisyenlerin hayatlarına devam edebilmeleri için devletin desteği gerektiğini belirten sanatçı, “Bunun için müzisyenlerin değil de devletin bir şeyler yapması gerekiyor. Ben her eline gitar, klavye ya da mikrofon alan kişiye de müzisyen demiyorum, bunun bazı kriterlerinin olması gerektiğini düşünüyorum. Onun dışında kriterlere uyan müzisyenlere, her koşulda devlet ve millet saygı duymalı ve korumalı. Çünkü o kişiler ülkenin kültür nehrinde akan suyun kaynağıdır. Atatürk’ün sanatçılar için söylediği sözü hepimiz biliyoruz. Bilmeyenler de bir zahmet araştırsın. Tabii müzisyenler de tüccarlığı bir kenara bırakıp, kendi limitlerini zorlayacak kadar çok çalışmalı ve bunu yürekten yapmalı. Maddiyat ikinci hatta üçüncü planda olmadığı sürece, bu iş zor olur. İşte burada devlet devreye girmeli ve ülkenin sanatına ve sanatçısına sahip çıkacak hamleler atmalı,” diyerek görüşlerini belirtti.
“Milletimizin (özellikle genç neslin) değişik yöntemlerle köreltilen sanatsal zekâsının tekrar kazanılması için, biz sanatçılar doğru ve kaliteli işler yaparak bir mücadeleye girmeliyiz. Birlik olmalıyız. Hep daha iyiyi, daha güzeli aramalı ve yapmalıyız. Bunu da en iyi bildiğimiz, mayamızda bulunan kendi toprağımıza ve kendi kültürümüze sarılarak yapmalıyız. İşte o zaman bu güzel ülkemiz yeni, Aşık Veyseller, Cem Karacalar, Barış Mançolar, Aşık Mahsuni Şerifler, Neşet Ertaşlar, Saadettin Kaynaklar, Münir Nurettin Selçuklar kazanır. Ya da her şeyi unutup, saçma sapan müziklerle ruhumuzu karartmaya ve kirletmeye devam ederiz.”
ALPER CENGİZ: Bu günler bize gösterdi ki bir an önce müzik ve sahne emekçilerinin çok geniş bir katılımla sendikalaşması gerekiyor

“Beş yıldan fazladır Kıbrıs’ta yaşıyorum ancak ayda iki üç kez İstanbul’da sahne alıyorum. Yani karantina günlerim Kıbrıs’ta geçiyor. Burada üç yıl önce kendi mekânımı açma şansım oldu. ‘The Soulist’i açarak, işin hem sahne hem işletme tarafına geçmiş oldum. Karantina için burada erken davrandılar ve ilk hastanın tespitini takip eden hafta sonunda önce okulları ardından da tüm işletmeleri kapattılar. Zaten ardından sokağa çıkma yasağı da geldi. O yüzden vaka ve ölüm sayısı çok az oldu burada. Bunda, adada yaşamanın da etkisi büyük tabii. Karantina çok farklı bir deneyim elbette. Zaman mefhumu ortadan kalkıyor, hangi günde olduğunuzun bir önemi kalmıyor. Ben bu zamanlarda daha çok müzik dinlediğimi düşünüyorum. Mesleki deformasyon yüzünden olduğunu düşündüğüm bir ‘yeterince müzik dinleyememe’ sorunum vardı son yıllarda. Ama bu dönemde plaklara, YouTube’a dalıp, çokça müzik dinleme imkanım oldu. Tabii gitarı da elimden çok düşürmedim diyebilirim. Netflix akşamları zaten dolduruyor. Son zamanlarda bahçe işine de giriştim çünkü fiziken çok hareketsiz kalmıştım, şimdi kendimi haz alarak yoruyorum,” diyor Alper Cengiz.
“Maalesef normalleşme konusunda biraz karamsarım. Matematiksel gerçekler ortadayken, bunun çok da yakın bir zamanda olması bence zor. Normale dönme denemeleri olacak tabii ama sanırım vakalar tekrar artıp bizi yine karantinaya zorlayacak gibi görünüyor. Uzun bir zaman dilimine yayılacağını düşünüyorum,” diye sözlerine devam eden Cengiz, müzik sektöründe beklediği değişiklikler için şunları söyledi: “Öncelikle belli ki uzunca bir süre için bu ‘sanal yaşama ve sanaldan paylaşma’ sürecini kabullenmemiz gerekli. Müziğimizi etkileşimli olarak, seyirciyle yaşadığımız, paylaştığımız sahnelerimize belli ki uzun bir süre daha ulaşamayacağız. Bu süreç her müzisyeni hem maddi hem manevi açıdan etkiliyor. Müzisyen müzik için yaşar. Müziğini ve sahnede yaşadığı o anın enerjisini, karşısındakilerle paylaşmak, yarattığı etkinin tepkisini görmek için yaşar. Sonuçta, ama az ama çok bundan para kazanır. Fakat şimdi bu son cümlenin her zaman gerçekleştiği fiziksel imkânlara sahip değiliz. Önce buna alıştırmamız lazım bünyelerimizi. Evlerden kameralarla ilk amatör paylaşımlar, canlı performanslar çoktan başladı. Bu tarz paylaşımlar artacak ve kalite olarak daha profesyonelleşecek gibi görünüyor. Sektörün yakın gelecek için ‘normal’e dönene kadar ağırlıklı olarak buna evrileceğini öngörüyorum. Reklam dünyasının ve sponsorların bu platformlara atlamaları bence an meselesi.”
Konser ve canlı performansların geleceği hakkında öngörüleriniyse şöyle sıraladı: “Virüs tehlikesi ortadan kalkana ve bar, konser, vb. faaliyetlerine izin verilene kadar, her şey sanal platformlarda yer alacak gibi görünüyor. Profesyonel ekipmanları olan müzisyenler ‘ev stüdyo’larında yaptıkları kayıtlarla eğlenceli paylaşımlar yapmaya başladı bile. Canlı dinletilerinse, ilk etapta gördüğümüz gibi bireysel ağırlıklı olduğu ve genel olarak düşük ses ve görüntü kalitesinde olduğu bir gerçek. Ancak buradaki bir diğer sorun da grup olarak çalamamakta. ‘Ben grup arkadaşlarımdan eminim, virüs yok abi bizde!’ demek ve bir araya gelmek de riskli gibi mi sanki? Zor gerçekten. Yaşayıp göreceğiz. Sizler de okumuş olabilirsiniz Danimarka’da eski araba sinemaları gibi ‘araba konserleri’ yapıldı. Herkes arabasının içinden izledi sahneyi ve arabanın FM radyosundan da dinlediler. Bu ne kadar alternatif olur bilemem.”
Müzisyenlerin bundan sonra geçimlerini nasıl sağlayabilecekleriyle ilgili soruyu da: “Sosyal devlet anlayışının tam olarak işlemediği bir ülkedeyiz. Yani müzisyenlerin durumunu düşünecek durumda dahi değiller zaten. Hak arayışları için sendikalaşmamış olmak, birçoğumuzun sosyal güvencesinin olmayışı sektördeki büyük çoğunluğu gerçekten zor durumda bıraktı. Aklıma gelen yegane düşünce, bireysel performanslar için ‘sanal bilet’ satmak. Bir nevi sunduğunuz müziğinizin, emeğinizin karşılığında insanlara hesap numarası vererek yönlendirmek. Böylece isteyenler belli bir miktarda ya da istediği miktarda parayı o kişilere sundukları dinletiler için, onları beğendikleri için yollayabilirler hesaplarına. Duyarlı ve müziksever insanların bu zor günlerde müzisyenlerin yanında olarak yardımları olacaklarına inanıyorum. Hiç yoktan denemekte fayda var sanki,” yanıtını veren Alper Cengiz, son olarak; “Bu günler bize gösterdi ki bir an önce müzik ve sahne emekçilerinin çok geniş bir katılımla sendikalaşması gerekiyor. Devletin sanatçılarına ve müzik emekçilerine bugüne kadar olduğu gibi sadece eğlence gözüyle değil, bu insanların kendilerini ve ailelerini geçindirdikleri ciddi bir iş sektörü olduğunun bilinciyle bakması, sahiplenmesi şart. Bunun için sesleri yükseltmenin ve haklı taleplere cevap aramanın en doğru platformudur sendikalar,” açıklamasında bulundu.
GÖKÇER ALP : Bence normalleşmeyelim. Yeni bir ideal bulup o ayarlara gidelim

Yakında kendi şarkılarını dinleyiciye sunacak olan müzisyen Gökçer Alp’in sorularımıza yanıtları şöyle: “Pandemi günlerinde ev stüdyomda şarkılarımın kayıtlarını yapıyorum. Ara sıra deneysel şeyler kaydediyorum. Vaktimin en büyük kısmını bu ve ikinci üniversite eğitimi kapsamındaki derslerim ve sınavlarım alıyor.”
Yakında bir normalleşmeyi bekliyor musunuz?
“Müthiş bir bilgi kirliliği var. Tanıdığım pek çok doktor ve yurt dışından adı, görev yaptığı üniversite gibi bilgilere kolayca ulaşılabilen doktor ve uzman, ortada abartıldığı kadar bir durum olmadığını söylerken, çoğunluk bunun tam tersini söylüyor. Ben kendi adıma insanların biraz ‘maceracı’ bir yaklaşım içinde olduklarını düşünüyorum. Maceracı derken kastettiğim; dünya genelinde bir krizi atlatıp hayatta kalmış olmak, 20-30 yıl sonra torunlara anlatılacak enfes bir kahramanlık hikayesi malzemesi. Normalleşme? Bence ‘normal’i sorgulamadan normalleşmeden bahsetmek doğru değil. Eskiye dönmeyi normalleşme olarak göreceksek, durum çok daha vahim bence. Devlet ölçeğinden bireysel ölçeğe kadar tüm sistemin sorgulanması, hatta yıkılıp yeniden yapılanması gerekiyor. İhtiyaç dışı tüketim, her yıl yenilenen cep telefonları, sırf ürün ya da hizmet satmak için olmayan ihtiyaçların icat edilmesi, gittikçe artan gereksiz enerji tüketimi… ‘Normal’imiz buydu. Şu an “normal”e çok daha yakınız. Özgürlüklerimiz haricinde, kısıtlamalar gayet ‘normal’ bir hayata çekti hepimizi. Kimse gerekmedikçe seyahat etmiyor, çevreyi kirletme oranımız, trafik, fosil yakıt ve enerji tüketimimiz büyük oranda azaldı. Bence normalleşmeyelim. Yeni bir ideal bulup o ayarlara gidelim. Aslında bir yandan tıpkı Matrix filmindeki gibi hissediyorum. Yani hiç kimse gerçekten öyle bir dünyada olmadığımızı ispatlayamaz ya, bu küresel salgın da öyle bir şey. Kimse bunun gerçekliğini ispatlayamaz benim gözümde. Zira medyanın durumu ortada, bilgi kaynaklarımız ne kadar güvenilir (değil) hepimiz biliyoruz. Hükümetler insanlara evden çıkmayın diyor ve biz de çıkmıyoruz. Acaba biz evdeyken dışarıda, devletler ölçeğinde neler oluyor? Çok mu paranoyağım? Bence olmak lazım zaten.”
Müzik sektöründe olası gelişmelerle ilgiliyse, “Müzik sektörü de ’normal’ini kırk yıl önce kaybetmiş bir sektör. Müzik videosu ve MTV denen şeyin hayatımıza girip normalleşmesiyle müzik arka plana itildi. Bugün tüm müzik sektörü Amerikan hegemonyası altında ve bunu ‘müzik videosu’ adı altında sergilenen kadın cinselliğiyle sağladılar. Müzik kulağa hitap etmelidir. Görsel ikinci plandadır. Bugünse sadece görsellik var. Müzik ikinci planda bile değil. Öte yandan giderek artan ‘evde müzik’ imkânları neticesinde, eserini paylaşmak, yapımcının iki dudağının arasında olmaktan çıktı. Bunun iyi tarafları da var kötü tarafları da. İyi tarafı, yapımcılar tarafından beğenilmesi mümkün olmayan, kâr getirmeyecek gibi görünen çok sayıda projenin, ismin kendini dinletme fırsatı bulması. Kötü tarafıysa, yanlış da olsa çalışan filtre mekanizmasının tamamen devre dışı kalması ve yeteneksizlerin de çıkabilmesi. Aslında müziğin ya da sektörün gideceği yönün şu anki küresel salgınla bir etkileşimi olacağını düşünmüyorum ben. Bahsettiğim şeyler, küresel salgından çok daha etkili ve yönlendirici.” dedi.
Konserler ve canlı performansların geleceğiyle ilgili sorumuza;
“Bu kadar bilgi kirliliği içinde önümüz görmemiz çok zor. Gelecek derken birkaç yıl içinde eski hayatımıza döneriz her anlamda. Eğer küresel salgın anlatıldığı kadar ciddiyse. Öte yandan giderek artan sosyal medya kullanımı neticesinde, herkesin evde müzik yapması gibi, herkes konserleri de evinde izleyecek. Çok iddialı durabilir ama sistemin bütün amacı zaten insanları yalıtmak. Sosyal medya, tepkimizi çevrimiçi koymamızı sağlayarak bizi toplu eylemlerden uzaklaştırdı. İnternetten alışveriş yaparken, alıcı-satıcı arasındaki sosyal ilişki de yok oluyor. İnternetteki sinema ve dizi platformları sinemaya gitmeyi de gereksizleştirerek yalıtıma katkı sağlıyor. Tek eksiğimiz hologram. O da olursa, konserleri de evde, sanki konser ortamındaymış gibi yaşamamız mümkün olur. İnsanlar bunları olumlu teknolojik gelişmeler olarak görüyor. Bana sorarsanız adım adım eve hapsedilmemizin hikayesi bu. Sistem üç kişi yan yana gelmesin diye çalışıyor ve bunu da ‘konfor‘ adı altında pazarlıyor,” yanıtını verdi.
Müzisyenlerin geçimini sağlayabilmeleri için ne yapmaları gerekiyor? sorusunu
“Şu an yapılabilecek en iyi şey, dijital platformlar ve sosyal medya. Youtube ve dijital platformlarda şarkı satarak para kazanabilmek için ciddi tıklanma sayılarına ulaşmak gerekiyor. Müzisyenler aç kalırsa, bu platformlar satacak müzik ürünü bulamaz, bu noktada ister istemez müzisyenleri desteklemek zorundalar. Ancak az önceki sorunun cevabında da dediğim gibi, artık yetenekler değil seks satılıyor. Müzik sadece fonda. Bu nedenle yeteneğin değeri gittikçe düşüyor. Doğa her zaman kendi kendine dengeyi bulur. Ben bütün bu olumsuzluk ve karmaşa içinde doğru ve güzel bir dengenin oluşacağına inanıyorum. Ancak dengeye gelene kadar bir ya da iki nesil müzisyenler, yetenekler harcanacak. Umarım yanılırım.” diye yanıtladı.
“Herkes kendi inandığı yönde paylaşımlarla, sadece ve sadece bilgi kirliliğine katkıda bulunuyor. İnsanların sorgulaması gereken şey bu küresel salgında neler olduğu, ölü sayıları, salgının nereden çıktığı, Çinlilerin yarasa yemesi (sanki adamlar geçen hafta başladılar yarasa yemeye) değil. Arabanıza, cep telefonunuza, cüzdanınızdaki kredi kartlarına, bankalara olan kredi borçlarınıza bakın. Herkes ‘sistem insanları köleleştiriyor’ feveranında, ama kendi köleliğini devam ettirmek için de elinden geleni yapıyor. ‘İhtiyacım kadar’ felsefesi bireysel olarak benimsenip uygulanmadığı sürece bu salgın biter, öbürü başlar. Kasa daima kazanır durumu.”
ERKİN ÇAVUŞ: Değişime açık ve donanımlı sanatçılar üreterek yolunu bulup devam edecek

Yaşamını Almanya da sürdüren gitarist ve eğitmen Erkin Çavuş şunları söyledi:
“Pandemi öncesi günlerimin öğleden sonraları gitar dersleri veriyordum. Herkes bir gün sonrası dijital derslere hazır vaziyette bekliyordu. Çocukların da evde kalıyor olması iyi planlama gerektirdi. Zamanın yetmemesinden şikâyetçiyim diyebilirim,” diye sözlerine başlayan Erkin Çavuş, Normalleşmeyle ilgili ; “Artık normal diye bildiklerimiz değişecek, başka rutinlere alışmak gerekecek diye düşünüyorum.” dedi.
Müzik sektöründeki olası değişikliklerle ilgili olarak “Türkiye için böylesi bir kriz müzik sektörünün zaten hiç sağlam basamayan ayaklarını yürüyemez hale sokacak gibi hissediyorum. Herkes kaderine terk edilmiş ve gerçekten sektörün hakkını savunan kurumlar olmadığı için ‘Karanlık’. Garip karşılanabilir ama Almanya’da sadece üç gün sonra serbest ve geçici sözleşmeli çalışan tüm sanatçılara öncelikli destekler dağıtıldı. Üretim yapmaya devam edebilenler, farklı biçimlerde çalışacak ve kazanacak.” öngörüsünde bulundu. “Belli bir huzur ve dinginliğe ulaşmadan açık hava ve toplulukların katılabileceği konser organizasyonu yapılamayacak. Performanslar dijital ortamda takipçi aramaya devam edecek fakat bunlardan çok azı geçimini sağlayıp kalıcı olacak. Hali hazırda korkunç büyüklükte olan bir arşivi daha da büyütecek,” diye sözlerine devam eden Çavuş,“Değişime açık ve donanımlı sanatçılar üreterek yolunu bulup devam edecek. Uzun süre dayanamayan sanatçılar başka mesleklere yönelmesi gerekecek,” diyerek sözlerini bitirdi.
Söyleşiler: Tanju Aşanel, Düzeltmeler: Deniz Vural
Söyleşilerin 1. bölümünü buradan okuyabilirsiniz.