NEDEN OKUNMALI? Robert Pollin ve Noam Chomsky, dünyanın fosil yakıt ekonomisinden çıkmasına yardımcı olmak için, Yeni Bir Küresel Yeşil Anlaşmaya ihtiyacı olduğunu söylüyor. Küresel ısınma, bugün insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük zorluk. Yine de Dünya Meteoroloji Örgütü’nün Mart 2020’de tekrar uyardığı gibi, akut bir çevresel felaketi önlemek için ” zaman hızla tükeniyor ” olsa da iklim değişikliği henüz bir numaralı önceliğimiz haline gelmedi. Chomsky ve Pollin’in Truthout’a bu hafta verdiği röportajda Kongre baskınına da değiniliyor.
Okuma süresi: 6 dakika
Robert Pollin ve Noam Chomsky, dünyanın fosil yakıt ekonomisinden çıkmasına yardımcı olmak için, Yeni Bir Küresel Yeşil Anlaşmaya ihtiyacı olduğunu söylüyor.
Küresel ısınma, bugün insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük zorluk. Yine de Dünya Meteoroloji Örgütü’nün Mart 2020’de tekrar uyardığı gibi, akut bir çevresel felaketi önlemek için ” zaman hızla tükeniyor ” olsa da iklim değişikliği henüz bir numaralı önceliğimiz haline gelmedi.
Bu bağlamda, kapsamlı bir Yeşil Yeni Düzen’in acilen eyleme geçirilmesi gerekiyor: Yeni Bir Küresel Yeşil Anlaşma. Ve umarım yeni gelen Biden yönetimi, Senato demokratik denetim altında olduğu için, ABD’nin iklim acil durumunun başına geçmesi fırsatını harcamayacaktır.
Bu röportajda Noam Chomsky ve Robert Pollin, yeşil ekonomiye adil bir geçiş bağlamında, iklim değişikliği krizine küresel olarak yanıt vermek için, iddialı çabalar göstermenin aciliyetini açıklıyor. Chomsky ve Pollin, İklim Değişikliği Liderlik Enstitüsü’nün İklim Krizi ve Küresel Yeşil Yeni Anlaşma adlı kitapları ve “Sadece cesur ve uygulanabilir değil, aynı zamanda küresel çözümlerle dolu küresel bir çözüm” ifadeleriyle “2020 İklim Cesaret Ödülü”nün ortak sahipleri.
CJ Polychroniou: Noam, giden Trump yönetimi çevre için olabilecek en kötü şeydi. Trump düzinelerce deregülasyon politikası uygulamaya koydu. Onun yönetimi, doğal gazın doğal bileşeni olan metan, karbondioksitten 84 kat daha güçlü olmasına rağmen, metan salımlarına ilişkin Obama kuralını tersine çevirdi. Bu arada iklim değişikliği bilimini yalanladı ve Amerika Birleşik Devletlerini Paris İklim Anlaşmasından geri çekti. İklim acil durumu konusunda Biden yönetiminden ne bekleyebiliriz? Özellikle şu anda Senato demokratik denetim altındayken ve ABD’nin Paris Anlaşmasına yeniden katılması neden bu kadar önemli?
Noam Chomsky: Paris Anlaşmasına mutlaka yeniden katılmak gerekir ancak bu yalnızca basit bir başlangıç olur. Anlaşma ileriye doğru önemli bir adımdı. Bununla birlikte, çok da zayıf, yapılması gerekenin yakınında bile değil. Aynı zamanda zorlayıcı değil, gönüllü, bağlayıcı taahhütleri yok.
Zayıflığın birincil nedeni, sembolizmin çok ötesine geçen hiçbir şeye izin vermeyen ABD Cumhuriyetçi Partisi. Parti hala orada. Aslında, Kasım 2020 seçimlerinde ezici bir başarı elde etti ve Trump’ın maskaralıklarından hoşnutsuzluğun hüküm sürdüğü Beyaz Saray dışında her seviyede kazandı. Bu zafer, son aylarda partinin liderlerinin, yüz binlerce Amerikalıyı öldürmekten sorumlu olduğu gerçeği ışığında oldukça şaşırtıcı. Çevresel felaketin uçurumunda yarışmaktan bahsetmiyorum bile. (…)
Ve Trump çok uzağa gitmiş değil. Cumhuriyetçi oy tabanının büyük bir çoğunluğu onu kurtarıcı değilse de liderleri olarak görüyor. Tea Party’nin bu amaçla organize edilmesi ve kullanılması gibi, Trump-McConnell kötü niyetinden ayrılmaya cesaret eden herhangi bir Cumhuriyetçi makam sahibini, güçlü sermaye gruplarından bol miktarda fonla tehdit edebilirler. (…)
Şu anda Amerikan demokrasisini yok etme kararlılığında, bir sonraki adıma tanık oluyoruz.
Vahim bir gün olan 6 Ocak’ta, gözlerimizin önünde ne kadar ciddi engeller olduğunu gördük.
Görevi kazandığından beri Trump, ülkeyi kendi yönetimi altında Pol Pot diktatörlüğüne dönüştürmek için çok çalışıyor, bu forumda düzenli olarak tartıştığımız bir süreç.
Kısaca tekrarlamak gerekirse, bu sefil yaratığın dünyaya saldırmasının üç yolu var:
1. Yaşamı sürdüren çevreyi yok etmek.
2. Son nükleer savaş tehdidini keskin bir şekilde artırmak.
3. Biçimsel demokrasiyi ortadan kaldırmak.
Birincisi, birçokları için düşünmesi zor olan bir gerçekçilik olsa da onu insanlık tarihinin tartışmasız en tehlikeli siyasi figürü olarak kabul etmek için yeterli.
Şu anda Amerikan demokrasisini yok etme kararlılığında, bir sonraki adıma tanık oluyoruz. Yıllardır “Tough Guys for Trump”, (ç.n.: Kongre binasını basan ve “Trump için Sert Adamlar” yazılı tişörtler giyen Trump yanlılarını kastediyor) siyah ve kahverengi gömlekleriyle övünüyor.
6 Ocak’ta, seçim yenilgisinin resmi olarak onaylanmasını önlemek için, Kongre Binasına girdiklerinde şiddet ve yıkımları teşvik ederek, onları serbest bıraktı. Öyle görünüyor ki kötü niyetle ne kadar yıkıma yol açarsa açsın, sorumluluğu asla kabul etmeyecek.
“Tough Guys“ı evlerine dönmeye çağıran utanç verici performansında, “zaferinin” kötü güçler tarafından nasıl çalındığına dair küstah yalanlarla, daha fazla zehir saçmaktan kaçınmadı; ve muzaffer bir şekilde geri dönmeyi planladığı ülkenin enkazına, maksimum hasarı sağlamak için elinden geleni yaptı.
Bu hayatta kalma mücadelesinin sonucu, Biden yönetiminden ne bekleyebileceğimizi belirleyecek.
Bu, Biden yönetiminin ülkeyi ve dünyayı çevre felaketinden kurtarmak için aşması gereken bir sorun. Bir diğeriyse, Demokratik Ulusal Komite (DNC), Clintoncu, neoliberal, Wall Street ve bağışçı sınıfına dair güçlükler. Parti içi çatışma, seçimden önce ortaya çıkmaya başladı bile. Temel unsurlardan biri küresel ısınma. Ciddi halk baskısı altında, Biden-Harris çevre programı oldukça ilerici bir yönde ilerledi; yetersiz ancak öncekilerin ötesinde önemli bir adım. Daha önce tartıştığımız gibi, DNC bunu keserek tepki verdi.
Acil olarak ihtiyaç duyulan politikanın önündeki engeller fazla ancak göz ardı edilemeyecek bir halk desteği de var. Güçlülerin “itibar riskleri” olarak adlandırdıkları şeyleri, bazen anlamlı şekillerde ele alınması gereken şeyleri dayatıyorlar. Ve güç, onu kullananları, insani kaygılardan tamamen muaf kılmaz. Faktörlerin karışımı ne olursa olsun, topluma egemen olan kurumlarda meydana gelen değişiklikler var.
Avrupa merkezli fosil yakıt şirketleri, sürdürülebilir enerjiye yöneliyor. Son olarak Bank of America, Trump’ın kutup doğa rezervini yok etme amaçlı son dakika çabasına katılmayı reddeden diğer büyük bankalara katıldı. Popüler aktivizm ülkenin sahibi olanları etkileyebilir. DNC’den aşırı sağa doğru bir yelpazedeki engellere rağmen hükümeti de etkileyebilir.
Bu hayatta kalma mücadelesinin sonucu, Biden yönetiminden ne bekleyebileceğimizi belirleyecek.
Yeşil Yeni Düzen, hoşumuza gitse de gitmese de küresel kapsamlı olmalı.
Polychroniou: Bob, eğer iklim acil durumunun ele alınması konusunda ciddiysek, herhangi bir Yeni Yeşil Anlaşmanın doğası ve kapsamı bakımından küresel olması gerektiğine dair güçlü bir iddia ortaya koydunuz. Böyle bir teşebbüsün gerçekleşmesini nasıl öngörüyorsunuz? Temiz ve yenilenebilir enerji sistemlerine geçiş için gerekli kaynakları olmayan az gelişmiş ülkeler ne yapılmalı?
Robert Pollin: Yeşil Yeni Düzen, hoşumuza gitse de gitmese de küresel kapsamlı olmalı. Bu, 2050 yılına kadar küresel karbondioksit (CO2) salımlarını sıfıra düşürme şansına sahip olmanın tek olası yolu ve Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) bir iklim stabilizasyonuna geçme şartı olarak belirlediği hedeftir.
Mesele şu ki 2050’ye kadar net sıfır küresel salım hedefine gerçekten ulaşacaksak, her yer önemli. Sıfır salım demek, her yerde sıfır demek.
Mevcut küresel karbondioksit salımlarına ilişkin kanıtlar bunu açıkça ortaya koyuyor. Dolayısıyla, Çin ve ABD açık ara en büyük salım kaynakları; Çin %27 ve ABD %15. Yani yalnızca Çin ve ABD kaynaklı salımları toplarsak, bizi küresel toplamın %42’sine ulaştırıyor. Ancak aynı istatistiğe tersten de bakabiliriz: Çin ve ABD için salım seviyelerini birleştirdikten sonra bile küresel toplamın yüzde 58’ini hala tam olarak oluşturmadık. Ayrıca, tek tek ülke salım rakamlarını biraz daha ileri taşıyabiliriz ve Avrupa Birliği’nin 27 ülkesinin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’i de dahil edebiliriz. Bu rakam, mevcut toplam salımlara %10 daha ekleyerek bizi Çin, Amerika Birleşik Devletleri ve 27 AB ülkesiyle birlikte küresel salımların %52’sine ulaştırıyor. Bu nedenle sadece Çin, ABD ve tüm AB ülkelerine dikkat edersek, mevcut toplam küresel salımların neredeyse yarısını oluşturmaktan sorumlu ülkeleri hâlâ ihmal ettiğimizi görürüz.
Mesele şu ki 2050’ye kadar net sıfır küresel salım hedefine gerçekten ulaşacaksak, her yer önemli. Sıfır salım demek, her yerde sıfır demek. Bazı küçük ülkeleri veya düşük gelirli ülkeleri kancadan kurtarırsak, çizgiyi nereye çekeriz ve yine de sıfır salım hedefine ulaşırız?
Bu, özellikle düşük gelirli ülkelerde toplu yaşam standartlarını yükseltme konusunda ciddiysek geçerli. Kırsal Afrika ve Hindistan gibi bölgelerde, nüfusun yaklaşık yarısının şu anda elektriğe erişimi yok. Düşük gelirli ülkelerde yaşam standartlarının yükseltilmesi, insanların evlerini aydınlatması ve ısıtması, yemek pişirmesi ve ulaşım sistemlerini iyileştirmesi için, uygun maliyetli enerji sağlamayı gerektirecek. Bu aynı zamanda, özellikle gelişmekte olan dünyanın kırsal kesimlerinde kadınların yemek pişirmek ve ısınmak için yakmak üzere odun toplamaya her gün saatlerini harcamayı bırakabilecekleri anlamına gelecek. Kitlesel yaşam standartlarındaki bu artışı sağlayacak enerji tedarikinin, yüksek verimlilik seviyelerinde sağlanan yenilenebilir enerji olması gerekecek. Öncelikle güneş ve rüzgâr enerjisi, aynı zamanda bazı jeotermal, küçük ölçekli hidroenerji ve düşük salımlı biyoenerji.
Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler, temiz enerji altyapıları inşa etmek için büyük ölçekli yatırımlara ihtiyaç duyuyor. Tahminlerime göre bu, bugünle 2050 yılı arasında bu ekonomilerde her yıl toplam harcamaların (GSYİH) yaklaşık %2 ila %3’üne mal olacak. Bu çok büyük bir miktar değil. Bu durum, ekonominin genel harcamalarının %97’sinin, bol miktarda gıda yetiştirmek, kaliteli barınma, ulaşım, eğitim, sağlık hizmetleri ve bazı yerel mallar üretme gibi başka şeylere ayrılabileceği anlamına geliyor. Yine de toplam harcamaların %3’ünün bir yerden gelmesi gerekiyor.
Temel bir adalet standardı olarak fonların çoğu, yüksek gelirli ülkeler tarafından sağlanmalı. Bunun nedeni, ABD’den başlayıp aynı zamanda Kanada, Batı Avrupa da dahil olmak üzere, yüksek gelirli ülkeler olan Japonya ve Avustralya, atmosferi sera gazlarıyla doldurmaktan ve iklim değişikliğine neden olmaktan birincil derecede sorumlu. ABD Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası başta olmak üzere askeri harcamaları kesmek, fosil yakıt sübvansiyonlarını ortadan kaldırmak ve büyük merkez bankalarına sahip olmak, hükümetlerden Yeşil Tahvil satın almak gibi yüksek gelirli ülkeler için bu yatırım fonlarını artırmanın basit yolları var. Sıfır veya sıfıra yakın faiz oranlarıyla düşük gelirli ülkelere fon aktarmak.
Bununla birlikte, düşük gelirli ülkelerde olduğu kadar, yüksek gelirli ülkelerde de temiz enerji yatırımlarının, zaman içinde kendi masraflarını karşılayacağı net olmalı. Bunun nedeni, enerji verimliliği seviyelerini önemli ölçüde yükseltmeye yatırım yapmanın, örneğin, insanların evlerini çok daha az enerjiyle ısıtabilecekleri ve aydınlatabilecekleri anlamına gelmesi. Ek olarak, yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar, satın almanız gereken enerji için daha düşük fiyatlar anlamına gelecektir. Hem düşük hem de yüksek gelirli ekonomilerde, yenilenebilir enerji için ortalama fiyatların fosil yakıtlar ve nükleer enerjiyle karşılaştırılabilir seviyeye veya onlardan daha düşük olduğu seviyeye gelindi artık. Yenilenebilir enerji maliyetleri de düşmeye başladı.
Polychroniou: Önerdiğiniz Yeni Küresel Yeşil Anlaşma, fosil yakıt ekonomisinde istihdam edilen işgücü için en büyük önceliği adil bir geçiş haline getiriyor. Bu konudan biraz bahseder misiniz?
Pollin: Temiz bir enerji ekonomisi inşa etmeye yönelik yatırımlar, dünyanın tüm bölgelerinde iş yaratmanın başlıca kaynağı olacak. Tüm kalkınma seviyelerindeki ülkeler, mevcut fosil yakıt altyapılarını korumaya kıyasla, istihdam yaratmada önemli kazanımlar elde edecekler. İş arkadaşlarımla yaptığım araştırma, bu ilişkinin Brezilya, Çin, Almanya, Yunanistan, Hindistan, Endonezya, Porto Riko, Güney Afrika, Güney Kore, İspanya ve Amerika Birleşik Devletlerinde devam ettiğini buldu. Kaba bir tahmin olarak, dünya çapında istihdamdaki artışın 2021’le 2030 arasında, yılda ortalama 160 milyon iş aralığında olacağını tahmin ediyorum.
Aynı zamanda, geçim kaynakları, petrol, kömür ve doğal gaz tüketen insanlara bağlı olan dünya çapında işçiler ve topluluklar, temiz enerji geçişinde kaybedecekler. Gezegenin kaderinin, fosil yakıt endüstrisinin gerilemesinden ve kapanmasından olumsuz etkilenecek bu işçiler ve topluluklar için, sadece geçiş politikaları uygulayıp uygulayamayacağımıza bağlı olduğunu söylemek, yalnızca mütevazı bir abartı. Adil geçiş politikaları kesinlikle herhangi bir adalet standardına göre gerekçelendirilir. Ancak bunlar, aynı zamanda stratejik bir politika meselesi. Büyük ölçekte işleyen bu tür uyum yardımı programlarının yokluğunda, temiz enerji yatırım projesinden kaynaklanan kesintiyle karşı karşıya olan işçiler ve topluluklar, öngörülebilir; ve anlaşılabilir bir şekilde, topluluklarını ve geçim kaynaklarını savunmak için mücadele edeceklerdir.
ABD ekonomisini göz önünde bulundurduğumuzda, iş arkadaşlarım ve ben böyle bir program için kabaca üst düzey bir rakamın 2021’den 2030’a kadar, yılda ortalama bir milyar dolardan daha az olacağını, yani ABD’nin GSYİH’sının %1’inin çok altında olacağını tahmin etmiştik. Bu finansman seviyesi iki alanda güçlü destek sağlayacak: (1) işten çıkarmalarla karşılaşan işçiler için gelir, yeniden eğitim ve yeniden yerleştirme desteği ve (2) etkilenen endüstrilerdeki işçiler için emekli maaşlarının garanti altına alınması. Elbette diğer ülkelerde de karşılaştırılabilir programların uygulanması gerekecek. Diğer tüm ekonomilerde GSYİH’nın bir payı olarak, orantılı maliyetlerin ABD rakamından çok daha yüksek olması muhtemel değil.
Emek hareketinin çok ihtiyaç duyulan canlanmasının yanı sıra, yarattığımız felaketten kaçıp daha iyi bir yaşama devam edebilirsek, zorunlu olan büyük çabanın bir ayağı olabilir.
Polychroniou: Noam, genel olarak emeğin, küresel ısınmanın varoluşsal kriziyle mücadelede öncü bir rol oynaması gerektiği kabul ediliyor. İklim acil durumunun bir işçi sorunu olduğu iddiasına ne diyorsun?
Chomsky: Öncelikle, iklim acil durumu, insani bir acil durumdur. Aslında neredeyse tüm canlılar için bir acil durumdur. Sadece kendimizi yok etmek için yarışmıyoruz, özel ekonomi ve devletin bir dizi kötü efendisinin hızlandırdığı, aynı zamanda hayvanlar âleminin ve organik dünyanın geri kalanının büyük bir kısmının hızlandırdığı bir rotadayız. İnsan yıkıcılığı, antroposende doruğa ulaşır, en azından benim kelimelerle anlatmamın zor olacağı bir ahlaksızlık düzeyine ulaşır. Kelimeler, gözlerimizin önünde olup biteni anlamadaki başarısızlığı da yakalayamaz.
İşçi Partisi girişimini yeniden canlandırmak boş bir rüya değil.
Çalışanlar dediklerimiz insanlardır. (…) İnsani bir acil durum, tanımı gereği emek için de bir sorundur. Daha spesifik olarak, bu acil durumun üstesinden gelmek, insanların yaptığı iş türlerinde çok geniş bir yelpazede büyük değişiklikler gerektirecek. Açık bir örnek vermek gerekirse, fosil yakıt işçileri. Bob’un ayrıntılı olarak incelediği bir konu olan, daha iyi yaşamlara ve çalışmaya sahip olabilecekleri yeni bir ekonomiye geçişte onlara yardım edilmesi gerekecek. Demokrat Parti önde gelenleri, çalışan insanlara yeterince değer vermiş olsalardı, Biden’ın amacının işlerini ellerinden almak ve topluluklarını yok etmek olduğuna dair kolay ve alaycı hikayeleriyle onları Cumhuriyetçilere teslim etmek yerine, petrol üreten bölgelerde örgütlenirlerdi. İklim konusunda liberal bir aldatmaca. Bir diğer açık durumsa, tarım uygulamaları. Hayatta kalmayı başardığımızı düşünürsek, kökten değişmesi gerekecek. Yeni ve çok daha iyi bir toplum inşa etmek (hayatta kalabilecek bir toplum) üretim, inşaat, eğitim, sağlık, hatta hayatın her alanında, çok sayıda yeni ve çok daha iyi istihdam fırsatları açmalı.
Modern tarih boyunca, örgütlü emek ve emek aktivistleri daha iyi bir dünya yaratmada başı çekmişlerdir. Reagan, Thatcher ve arkalarındakiler, keskin bir şekilde hızlandırdıkları sınıf savaşında, emekçilerin ana savunma hattı olan sendikaları hedef alarak, küresel topluma neoliberal saldırıyı başlattıklarında, ne yaptıklarını çok iyi biliyorlardı. İşgücü de mevcut endişemizin olduğu alanlarda başı çekiyor.
En eski ve en ileri görüşlü çevrecilerden biri, Uluslararası Petrol, Kimya ve Atom İşçileri Sendikası’nın (OCAW) üst düzey bir görevlisi olan büyük işçi lideri Tony Mazzocchi’ydi, endüstriyel kirliliğin gezegeni yok edebilecek etkilerine karşı koymak konusunda, ön saflarda yer alan işçilerdi. İşçi Partisi girişimini yeniden canlandırmak boş bir rüya değil. Emek hareketinin çok ihtiyaç duyulan canlanmasının yanı sıra, yarattığımız felaketten kaçıp daha iyi bir yaşama devam edebilirsek, zorunlu olan büyük çabanın bir ayağı olabilir.