NEDEN OKUNMALI? Televizyon ve filmler, bilgi boşluklarını, farklı kültürler hakkında düşünme şeklimizi şekillendiren güçlü imajlar ve hikâyelerle doldurur. Medyanın mesajları zaman içinde tutarlı olursa, bunları gerçekler olarak kabullenebiliriz. Ancak insanların medya eğlencesine maruz kalma biçimleri değişiyor. Bugün Netflix, Amazon Prime, Apple TV + ve Disney + gibi yayın platformlarının toplu olarak dünya çapında bir milyar abonesi var. Ancak şimdi küyerelleşme bir bükülmeyle geliyor: Netflix, yerelleştirilmiş içeriğini yerel pazarların ötesinde uluslararası olarak dağıtmayı planlıyor. İzleyicilere seçim yaparken içerik önermek için algoritmalar kullanan Netflix’in çalışma şekli, yabancı içeriğe ilk maruz kalmayı sağlayıp, bu ilgiyi uzatabilir. Bizi sevdiğimiz şeylerle daha fazla beslemek anlamına gelen yapay zekâ, değişim için şaşırtıcı bir güç haline gelebilir ve bildiğimizi düşündüğümüz şeyleri yeniden düşünmemizi sağlayabilir.

Okuma süresi: 4 dakika

İtalya’da büyümüş bir çocuk olarak, Ortabatılı gençlerin 1950’lerdeki maceralarını anlatan Amerikan dizisi Happy Days‘i izlediğimi hatırlıyorum.

1970’lerde ve 1980’lerde İtalya’da da yaygın olan diğer Amerikan eğlenceleriyle birleştirilen dizi, Amerika Birleşik Devletleri hakkındaki algımı, ülkeye ayak basmamdan çok önce şekillendirdi. Bugün ABD’yi evim olarak adlandırıyorum ve karmaşıklıkları hakkında kendi anlayışımı geliştirdim. Happy Days’i ideal, çatışmasız küçük bir Amerikan kasabasının nostaljik bir canlanması olarak görebiliyorum.

Happy Days muhtemelen, küresel eğlence endüstrisinin halen merkez üssü olan Hollywood’un bir ürünüydü. Yayın hizmeti Netflix’in bir İtalya ofisi açtığı ve diğer Avrupa ülkelerinde halihazırda başlatılan bir stratejinin ardından kendi platformunda küresel olarak dağıtmak amacıyla orijinal yerel içeriği büyük ölçüde finanse etmeye başlayacağı haberleri beni etkiledi.

Bu, küresel eğlencede potansiyel olarak oyunun kurallarını değiştiren bir hareket olabilir. Ve hatta dünyanın nasıl algılandığını bile değiştirebilir.

İzleyerek Öğrenmek

Son 15 yıldır Los Angeles’ın ayrıcalıklı bakış açısından küresel medya manzarasını inceledim.

Televizyon ve filmler, yaşamımız boyunca dünyayı anlamlandırmamızın, kişisel deneyimlerimizin ve başka yerlere ait fikir arşivimizi inşa etmenin bir yoludur.

Bir halkla veya milletle doğrudan deneyim olmadan, bilmediğimiz şeyler üzerine spekülasyon yapıyoruz. Bu süreç, okumayı, Google’da arama yapmayı ve güvendiğimiz birinin hesaplarını içeren çeşitli kaynakları içerir. Ancak insanları, bizimkinin üstünde ve ötesinde başka kültürlere maruz bırakan çoğu zaman medyadır.

Televizyon ve filmler, bilgi boşluklarını, farklı kültürler hakkında düşünme şeklimizi şekillendiren güçlü imajlar ve hikâyelerle doldurur. Medyanın mesajları zaman içinde tutarlı olursa, bunları gerçekler olarak kabullenebiliriz.

Ancak medya tasvirleri yanlış olabilirler ve elbette eksiktirler. Bunun nedeni, filmlerin ve dizilerin gerçekliği tasvir etmesinin gerekmemesidir, bunlar eğlence için tasarlanmışlardır.

Sonuç olarak, önyargılı olmasalar da; klişeleri temel alarak ve onları devam ettirerek yanıltıcı olabilirler.

Örneğin, Amerikan eğlencesinde İtalyan ve İtalyan-Amerikan stereotiplerinin sıkıntısı yoktur. Ödüllü Godfather destanından, eleştirmenlerce daha az beğenilen Jersey Shore televizyon dizisine kadar İtalyanlar genellikle, zevksizlikle, eğitimsizlikle, organize suçla veya üçüyle birden bağlantılı olarak tasvir ediliyor.

Medya Dünyaya Açılan Bir Penceredir

Ancak insanların medya eğlencesine maruz kalma biçimleri değişiyor. Bugün Netflix, Amazon Prime, Apple TV + ve Disney + gibi yayın platformlarının toplu olarak dünya çapında bir milyar abonesi var.

Orijinal içerik üretiminde nispeten yeni bir oyuncu olan Netflix, eski Hollywood oyuncularının yapabildiği gibi 190’dan fazla ülkedeki 204 milyon ücretli üyesini beslemek için, geniş bir özel içerik kütüphanesine güvenemez. Bu yüzden Meksika, Fransa, İtalya, Japonya ve Brezilya gibi yerlerden, birçoğu İngilizce olmayan orijinal yapımlar da dahil olmak üzere, giderek daha fazla orijinal yapım yaratıyor.

Bunu, küresel olarak faaliyet gösteren ve içeriğini dünyanın her yerindeki yerel olarak konumlanmış izleyicilerin beklentilerini karşılayacak şekilde uyarlayan bir şirket örneği olması dolayısıyla, “eğlencenin küyerelleşmesi” örneği olarak adlandırabiliriz.

Bu, birçok popüler televizyon realite şovunun halihazırda işleyiş şekli. American Idol, Avrupa’nın Pop Idol’ının Amerikan uyarlaması. X Factor, Big Brother ve Yıldızlarla Dans Etmek benzer şekilde uluslararası kökenlere sahip.

Ancak şimdi küyerelleşme bir bükülmeyle geliyor: Netflix, yerelleştirilmiş içeriğini yerel pazarların ötesinde uluslararası olarak dağıtmayı planlıyor.

Klişeleri yıkacak olan, Netflix platformunun küresel erişimi değil. Fransız eleştirmenler, kentin klişeleşmiş, romantikleştirilmiş tasviri nedeniyle, uluslararası olarak dağıtılan Amerikan yapımı Netlix dizisi Emily in Paris’i eleştirdiler.

Yabancı televizyon yöneticileri Netflix için, hem yerel izleyicilere hitap eden hem de uluslararası potansiyele sahip olan ve aynı zamanda kendi ülkelerini tasvir ederken özgün kalmaya devam eden şovlar hazırlamalıdır. Netflix’in İtalyan ekibi, uluslararası izleyicilerin İtalya’dan bekledikleri şeyin The Godfather olduğunu düşünürse, uluslararası izleyiciler izleyebilir  ancak İtalyanlar izlemezler.

Gerçek anlamda uluslararası hale gelmek için Netflix, yalnızca kültürel endüstrileri iyi gelişmiş Avrupa ülkelerinde değil, aynı zamanda daha küçük ülkelerde ve Afrika ülkeleri gibi gelişmekte olan eğlence endüstrilerinde de özgün yerel fikirlerin geliştirilmesini teşvik etmek zorunda kalacak.

Netflix’in fırsatı ve mücadelesi

Bu stratejinin bir yan etkisi, Netflix’in medyanın bu yerleri daha doğru bir şekilde temsil ederek, yabancı insanlar ve bölgeler hakkındaki anlayışımızı bilgilendirdiği geleneksel yöntemi alt üst etmesi olabilir.

Ancak bu uzun bir süreçtir ve elbette garantisi yoktur.

Netflix’in dönüştürücü potansiyelinin gücü, yerel reklamcıların kendi kültürleri hakkında hikayeler anlatmalarına ve ardından bunları gerçekten uluslararası bir şekilde dağıtmalarına izin vermekten geliyor. Bu, şirketin bu stratejiyi tutarlı, sürdürülebilir, kapsayıcı ve düşünceli bir şekilde uygulama isteğine bağlı olacaktır.

Zamanla, çeşitli uluslararası medya içeriğine yoğun biçimde maruz kalmak, ABD’deki ve dünya genelindeki insanların hiçbir zaman ve asla doğrudan temas kurmadıkları diğer kültürler hakkında düşünme ve hissetme biçimlerini değiştirebilir.

Tek yapmanız gereken, tek bir tıklama, belki de bilmeden yabancı yapım bir diziyi izlemek için tek bir seçim.

İzleyicilere seçim yaparken içerik önermek için algoritmalar kullanan Netflix’in çalışma şekli, yabancı içeriğe ilk maruz kalmayı sağlayıp, bu ilgiyi uzatabilir. Bizi sevdiğimiz şeylerle daha fazla beslemek anlamına gelen yapay zekâ, değişim için şaşırtıcı bir güç haline gelebilir ve bildiğimizi düşündüğümüz şeyleri yeniden düşünmemizi sağlayabilir.


Paolo Sigismondi Güney California Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Yazar


The Conversation‘dan çeviren: Tanju Aşanel Düzeltme: Deniz Vural


Bir Yorum Yazın