Kuzey Yıldızı’nın son sayısına yetişebilmiştim ancak. İlk çalışmam, Kuzey Yıldızı edebiyat dergisinin 13. sayısında yayımlanmıştı ve Louis MacNeice’in “House on a Cliff” şiirinin Türkçeye çevirisiydi. Derginin yazı işleri müdürü Vedat Kamer, o sayıyla birlikte, bana elinde ne kadar eski sayı varsa hepsini göndermişti. İşte o sayede tanıdım Özge Dirik’i. Oysa ben onu tanımadan iki yıl kadar önce, bu dünyada daha fazla zaman geçirmenin anlamsız olduğuna karar vermişti Özge. Şiirleri ruha saplanan hançerler gibiydi. O yaraları hiç saramadım, onu okumaya başladığımdan beri.
ODTÜ İktisat mezunuydu. Yaşıtımdı. Aramızdan ayrıldığı sıralar bir bankanın kredi kartları bölümünde çalışıyordu.
Özge’nin “bilebildiğimiz” tüm yazdıkları, başta Vedat Kamer olmak üzere arkadaşlarının çabalarıyla, Kenan Yücel’in yayına hazırladığı Nokta Durağı adlı kitapta bir araya getirildi. Nokta Durağı’nın en iyi özeti, şiirimizin büyük üstatlarından Nihat Ziyalan’ın sözleriyle yansıdı kitabın arka kapağına:
“Nokta Durağı bir başyapıt… Nokta Durağı Avrupa’da, örneğin Fransa’da yayınlansa, yılın bombası olarak gösterilir, kısa sürede klasikleşirdi. Kitabın ülkemizde de fişek gibi yükselmesini kimse önleyemez, göreceksiniz.
Kendi şiirinden başkasını beğenmeyen büyük şairler Nokta Durağı’nı okuyun!”

***
Avustralya’ya gitmeden önce, bir internet sitesinde bir kitaba rastlamıştım: Avustralya’dan Şiirler. Çeviri
şiire merakımdan dolayı, Avustralyalı şairlerin şiirlerini Türkçeden okumak büyük bir zevk verecekti bana. Kitap geldi, buram buram Türkiye kokan Avustralya’dan Şiirler. Kitabın yazarı Nihat Ziyalan. Şimdi “ağabey” dediğim, Türkçe şiirin ve Yeşilçam sinemasının büyük ismi Nihat Ziyalan’la bu sayede tanıştım. Sosyal medya üzerinden görüştük, bana yeni şiirlerini gönderdi; ben de ona çevirilerimi. Pek çok dost edindim onun sayesinde, hem de daha adım bile atmadan o koca adaya/kıtaya.
Yıl geçmeden büyük Avustralya maceramızın ortasında, Mavi Dağlar’a varmadan Karakasaba’sında ziyaret ettik sevgili eşi Nedret Hanım’ı ve yaşsız büyük çınarı. Onun kendi elleriyle hazırladığı o muhteşem tost, tüm Avustralya’da yediklerimizden daha büyük yer etti zihnimizin derin hatıralarında.
Şimdilerde yeni kitabı hazırlanıyor bizlerle buluşmak üzere, sabırsızlıkla bekliyoruz.

***
21 Mart 2021 Dünya Şiir Günü nedeniyle yaptığım paylaşım ve yazdığım yazılarda hayatımda yer etmiş pek çok şairle birlikte Nihat Ziyalan’a da yer verdim. Onun Avustralya’dan Şiirler kitabını hayatımı etkileyen en önemli kitaplardan ve şu dizeleri koca bir hayat özeti gibi gördüm hep ve kendime düstur edindim:
“işin rast gelsin
korkma günün taşarak gelmesinden”
Onca paylaşımdan sonra pek çok dost, arkadaş aradı, mesaj attı. Pek çoğu şiirle bu kadar içli dışlı olduğumu bilmeyenler, bazıları da yeni tanıştıklarım. Yeni kapılar, yeni ufuklar açtı bu görüşmeler, yeni insanlar tanımama, yeni şairler, şiirler okumama vesile oldu bütün bu etkileşimler.
Sevgili dostum, Levent Kasımoğlu’nun bu güzel günlerin hatırası olarak gönderdiği, Adam Yayınları’nın 1985 yılında ilk baskısını yaptığı Akkor Bilmeceler kitabı sayesinde okudum Nobel Ödüllü şair Nelly Sachs’ı. Büyük bir hazine oldu benim için.
“Nelly Sachs’ın şiiri sıkı dokunmuş bir şiirdir, yorumlara kolay kolay teslim olmayacak denli katı ama dupdurudur. Yaşadıkları, gördükleri karşısında dili tutulmuş birisinin, bin bir güçlükle yeniden yarattığı bir dili işler; bilmecelerin dili, dilin de bilmeceleridir o yüzden. ‘İmgeler, eğretilemeler benim yaralarım. Ölüm ustam oldu benim. Hayatta kalmak için yazdım,’ demiştir Nelly Sachs.”
– Necmi Zekâ

Yaşadıkları benzer dahi olsa, farklı tercihler yapmalarına neden oluyor insanların taşıdığı yükler. Kimi çok daha büyük zorluklar karşısında direnmeyi seçerken, kimi erken ayrılıyor aramızdan. Hangisinin yükü daha ağırdı, kim bilebilir?
Yıllar önce Stefan Zweig’ın Kendileri ile Savaşanlar kitabıyla tanıdığım büyük Alman şair Heinrich von Kleist da erken ayrılmayı seçenlerden. Ona ithafen yazdığım bir şiir, direnen ya da direnmeyi seçmeyen tüm şairlerin ve bütün özgür tercihlerin sonsuz anısına, tekrar usuma düştü:
yokolum
kleist’a
ölümü aşan bir şiirdir bu yaşanmış
oysa gördükleriydi yalnızca
kime anlatabilmek içindi yaşadım
yaşayabilmek için miydi sorardım hep
tüm yaşadıklarım
yaşadım her anında
bugündü ve yaşayan bir vardı
ellerimi avuçlarımı gözeneksiz saran
bir deri içinde soluklanandı
bir vardı bir yok yok ölüm.
II
adı kayıba çıkmış şairler
birer birer sözlüktü hayatları içi
ne girdiler ne katın onu da
zaten hepsi yaşansın diye geçiriverilen
günleri sayılamaz binlerce hayat
III
ölüm aşar zamanı
ölsün diye şiir yazılan yazanlarla
ölümü şiir şiiri ölüm şairlere
son olsun ölümüyle bu selam
yok olsun bu son yokolumla
şiiri yok yaşamlar
