Korona virüsün tehdit ettiği üretim alanları arasında tarım ve hayvancılık da bulunuyor. Virüsün tarım alanına etkilerini değerlendiren Çiftçi-Sen eski kurucu genel başkanı, tarım uzmanı Abdullah Aysu, köylerin izolasyon avantajının değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, endüstriyel tarımdan vazgeçilmesi gerektiğini kaydediyor.

Şu durumda, tarım ve hayvancılık alanlarında sağlıklı besinlere ulaşmak nasıl mümkün olacak?

Tarım ve hayvancılık ayrı şeyler değildir. Tarım, bitkisel üretimle hayvan yetiştiriciliğinin bir arada yapıldığı işin adıdır. “Bilge köylü tarım sisteminde” özgür mera hayvancılığı yapılır. Meralarda beslenen hayvanların ürünleri bağışıklık sistemini güçlü kılan omega-3 bakımından zengindir. Bu tür yapılan hayvancılığa, hayvan yetiştiriciliği denir. Bir de merada değil kapalı alanlarda önlerine yem boca edilerek beslenen hareketsiz kılınan hayvanlar vardır. Bu hayvanlar imal edilir. Bu tarz hayvancılığa, “hayvan yetiştiriciliği” değil “hayvan imalatı” denir. İmal edilen hayvanlardan elde edilen ürünler besin değeri bakımından yoksul, bağışıklık sistemini güçlendiren değil zayıflatan ürünlerdir. Kullanılan yeme, antibiyotiğe ve hayvanların hareketsizliğine bağlı olarak, sağlık sorunları oluşturma potansiyeline sahiptir. Bağışıklık sistemini güçlendirme konusu tartışmalıdır.

Sağlıklı gıdaya bugünkü üretim modeli ve tedarik zinciri içerisinde ulaşmak mümkün değil.

Çiftçilerin kimyasallı üretim modelini bırakmaları, kimyasalsız üretim modeline geçmelerini hükümet desteklemiyor. Bu konuda ne yazık ki merkezi bir devlet politikası yok. Dolayısıyla yerel yönetimler ve kentlilerin kuracağı kooperatifler, üreticiyle doğrudan aracısız biçimde buluşmalı. Kafa kafaya verip, kimyasalsız üretime geçişlerde tüketiciler tercihlerini ortaya koymalı, üreticilerle dayanışma içine girmeli. Üreticilerin kooperatif kurmalarına destek sunmalı. Diğer yandan üreticiler ve tüketiciler birlikte ortak bir mücadeleyi örerek merkezi devletin sağlıklı ürün politikaları belirleyip uygulaması için çalışmalı. Korona virüs musibetinden ders çıkarılması için kamuoyu oluşturmalı. Virüs sonrası başka bir üretim modeliyle sağlıklı gıda üretip tüketme sistemi için düğmeye basılmalı. Korona öncesi ve sonrası olmak üzere ayrılacak dünyada, sonraki dünyayı doğru temellerde üretmek için elbirliği yapmalıyız.

Bilge Köylü Tarıma – Ekolojik Tarım Modeline Geçmek Gerekiyor

Endüstriyel tarım modeli sonucunda elde edilen ürünler karın doyurucu ancak besleyici değil. Söz konusu ürünlerin vitamin ve mineraller bakımından yoksul, zayıf ürünler; kullanılan kimyasal gübreler ürünü normal hasat zamanından önce olgunlaştırıyor ve bu erken olgunlaşan ürün, normal zaman sürecinde güneşten ve topraktan alması gereken vitamin ve mineralleri alamıyor.

Bu nedenle, ürünün besin değeri düşük oluyor, üstelik bu ürünlerde kalan zehir-ilaç kalıntısı nedeniyle sağlıklı bünyeleri de zaman içinde olumsuz etkileyebiliyor, vücut direncinin düşük kalmasına neden olabiliyor.

Virüs ortaya çıktığından bu yana, iklim değişikliği virüs ilişkisi de çokça konuşuluyor, sözünü ettiğim endüstriyel üretim modeli ve gıdanın imalatıyla dağıtımının, iklim krizinin üzerinde yüzde 47 ila 54 oranında olumsuz etkisi olması, başka bir gerçeklik olarak orta yerde duruyor.

Gıda krizi denilince aklımıza hemen açlık ve kıtlık geliyor. Siz ne dersiniz?

Endüstriyel tarım, gıda krizini besleyen iklim krizini büyüten bir yolda ilerliyor. Bunlar elbette önemli; ama tek başına gıda krizinden bu anlaşılmamalı, bağışıklık sisteminden açığa çıkardığı virüsler ve diğer salgın hastalıklara kadar birlikte bir kriz olarak düşünmeliyiz bunu. Endüstriyel tarım, ekoloji, iklim ve gıda krizlerinin nedeni, temel yapı taşlarıdır. Yani ekoloji, iklim ve gıda krizinin bileşkesi korona virüstür. Buradan ders çıkarılmaz ve endüstriyel tarımdan dönülmezse, vazgeçilmezse, korona virüsten kurtulduk diye sevinmeyelim. Sevincimiz kursağımızda kalır. Bu sevincimiz buruk bir sevinç olur. Endüstriyel tarım konusunu önemseyelim, bu melanetten çıkışın yolunu bulalım. Bu dünyada başka bir selamet yoktur. Bunu böyle bilelim.

Çiftçiler bu koşullarda ne gibi zorluklar yaşıyor? 

Çiftçiler endüstriyel üretim modelinin üretim sürecinde kimyasalı toprağa ve bitkiye veren olarak önce kendisi zarar görüyor. Kimyasallı ürettiği ürünle karnını doyurduğu için ikinci kez zarar görüyor. Bağışıklık sitemini kaybediyor. Dolayısıyla bağışıklık sistemi en zayıf kesimi çiftçiler oluşturuyor. Bu durum, köylerin karantinaya alınmasını ve giriş çıkışların kontrol altında olmasını zorunlu kılıyor. 

Çiftçiler üretmek zorunda. Çünkü üretemezse geçimini sağlayamaz.

Çiftçilerin bir de toplumun karnını doyurmak gibi bir toplumsal sorumluluğu var. Her ne kadar kentliler bunu böyle değerlendirmezse ve aldırmasa da; hükümetler çiftçiye üvey evlat muamelesi yapsa da gerçeklik böyle. 

Bir başka neden çiftçi üretemezse kıtlık oluşur. Oluşacak kıtlık virüsü aratır raddeye gelebilir. Çiftçinin tarlasına, bağına bahçesine gitmesine kısıt getirilmemeli. Aksine üretim koşullarını sağlıklı yapacakları bir çalışmayı hükümet görev bilmeli, yürütmeli. Çiftçi en önemli risk grubunda. Çiftçiyi görmeyen, sağlıklı üretimine güvenli ortam sunmayan bir hükümet, baltayı kendi ayağına vurur. Medeniyetlerin yok oluşuna bakalım, inceleyelim yok olan medeniyetlerin nedenin kıtlık olduğu kolaylıkla görebiliriz.

Kovid-19 kapsamında kırsalda sağlıklı üretim yapılabilmesi için ne gibi tedbirler alındı veya alınıyor?

Bu soruyu biz de araştırıyor ve hükümete soruyoruz. Maalesef ne bir yanıt almış ne de bulmuş değiliz. Hükümetin çiftçiyi yok sayma yaklaşımı, virüsle birlikte uyguladığı yasaklarla çiftçilik daha da çekilmez hal alıyor. 

Kıştan bahara geçiyoruz. Üretim sezonuna girdik. Gecikmeler hepimize pahalıya mal olabilir. Önerimiz çiftçilerin üretebileceği koşullar oluşturulsun, bu konuda zemin hazırlansın. Önlemler en üst düzeyde alınsın. Köyler dağınık yerleşim alanlarıdır. İzoledirler. Bu avantajı değerlendirip, önlemli biçimde üretimin önü açılsın. Melanetin en önemli ayağı olan endüstriyel tarımın yerine, bilgiye, bulguya, bilgi paylaşımı ve dayanışmaya dayalı kimyasalsız tarım tarzı olan Bilge Köylü Tarıma – Ekolojik Tarıma dönülmesi için çalışmalar ertelenmeden, ötelenmeden başlatılmalı.

Çiftçiler bu dönemde devletten nasıl bir destek bekliyor?

Çiftçiler aslında devletten destek değil köstek olmamasını bekliyor. Şöyle ki çiftçiler topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmek istiyor. Bunun için devletin gasp ettiği parasal desteklerin verilmesini, destekleri zamanında vermediği ve tamamını vermeyip gasp ettiği için, üretmelerine bankaların vurduğu prangaların çözümünü bekliyor. İkinci olarak, üretme haklarına, hükümetlerden saygı bekliyor. İthalatı değil üretime destek verecek olan politikaların belirlenmesi ve uygulanmasını bekliyor. Üçüncü olarak, bankalardan ve endüstriyel tarım girdisi olan kimyasallardan kurtarılmayı, doğal tarıma; Bilge Köylü Tarımına geçiş için gerekli ekonomik ve eğitim desteğinin verilmesini bekliyor. Dördüncü olarak da hükümetlerden küçük köylü tarımını ortadan kaldırmaya, şirket tarımını yerleştirmeye yönelik olan yanlış politikalardan vazgeçmesini bekliyor. Beşinci olarak, önceki dört talebin bütünü olan, gıda egemenliğinin üretici ve tüketicilerce belirleme hakkının verilmesini istiyor!

Bir Yorum Yazın