NEDEN OKUNMALI? Haftanın en sevindirici haberi Biontech ve Pfizer tarafından üretilen Korona aşısının vakaların %90’ında koruma sağladığı ve test fazında anlaşıldığı üzere ciddi bir yan etkisi de bulunmadığıydı. Peki BNT162b2, yeterince hızlı ve yeterli sayıda insanlara ulaştırılabilecek mi? Yorumcular, geniş kapsamlı bir bağışıklanma yolunda hangi engellerin aşılması gerektiğine işaret ediyor. Özellikle üzerinde durulan konular; aşının dağıtımı, aşı karşıtlarıyla mücadele ve patent mülkiyeti.

Okuma süresi: 7 dakika

Haftanın en sevindirici haberi Biontech ve Pfizer tarafından üretilen Korona aşısının vakaların %90’ında koruma sağladığı ve test fazında anlaşıldığı üzere ciddi bir yan etkisi de bulunmadığıydı. Peki BNT162b2, yeterince hızlı ve yeterli sayıda insanlara ulaştırılabilecek mi? Yorumcular, geniş kapsamlı bir bağışıklanma yolunda hangi engellerin aşılması gerektiğine işaret ediyor.

Bilgi transferi mümkün kılınmalı

Le Temps gazetesinde İsviçre eski bakanlarından Ruth Dreifuss ve sağlık uzmanı Patrick Durisch, Hindistan ve Güney Afrika’nın, kovid-19’la mücadelede kullanılacak ilaç ve teknolojilerin fikri mülkiyet hakkının bir süreliğine kaldırılması için Dünya Sağlık Örgütü’ne yaptığı başvuruyu savunuyor: “Dünya Sağlık Örgütü, aşı için kullanılan Covax gibi, dayanışmaya yönelik inisiyatifleri başlattı ancak Covax gibi küresel mekanizmalar büyük bir engelle karşılaşıyor: Patent, bilgi birikimi ve gizli veriler içeren fikri mülkiyet. Bu konudaki düzenlemeler, bilginin paylaşılmasını ve acil tıbbi ürünlerin hızla çoğaltılabilmesini engelliyor. (…) İsviçre, sivil toplumun ve DSÖ’nün çağrısına uymalı ve patentlerin geçici bir süreliğine kaldırılması talebini desteklemeli. (…) Milyonlarca insanın hayatı söz konusu. İsviçre bu insanların kurtuluşuna katkıda bulunabilir.”


Bir aşının gelmekte olabileceğine sevinin, ancak ahlaki açıdan iflas etmiş bir ilaç endüstrisini de tebrik etmeyin.

The Guardian‘dan Owen Jones, ilaç sektörünün bugüne kadar elde ettiği haksız kazanca vurgu yapıyor. “Başarılı bir aşıyla daha fazla ölümle karşılaşmadan sürü bağışıklığı mümkün olabilir. Sonuçta bu küresel bir felaket: pandeminin bir sonucu olarak önümüzdeki yıl 150 milyondan daha fazla insan aşırı yoksulluğa sürüklenecek. Yeni Delhi’den Rio de Janeiro’ya yüz binlerce insan öldü, tüm ekonomiler harap oldu. Ancak, kamu araştırma fonlarından para akıtılarak fahiş gelirler elde eden ilaç endüstrisi, şimdiye kadarki en kârlı para döngüsüne sahip oldu. Öyleyse evet, bir aşının gelmekte olabileceğine sevinin, ancak ahlaki açıdan iflas etmiş olduğu kadar işlevsiz olan bir ilaç endüstrisini de tebrik etmeyin.”


Paris yönetimi, patent korumasıyla ilgilenmeli

Fikri mülkiyet uzmanı avukat Matthieu Dhenne, Fransa hükümeti şimdi kararlılıkla müdahale etmezse, aşının dağıtımında gecikmeler yaşanacak, diyor Les Echos’daki yazısında: “Devlet, patentlere erişimin sağlanması için zorunlu bir lisans uygulaması talep edebilir; ancak bu prosedür oldukça hantal. (…) Sektördeki diğer aktörlerden farklı olarak Pfizer ve Biontech, belli koşullar altında kovid-19’la ilişkili fikri mülkiyetlerine ücretsiz erişim hakkı tanımayı kabul etmedi. (…) Araştırmaların yavaş yavaş meyve vermeye başladığı bir evrede, geçen ilkbaharda yaşanan maske kaosu benzeri bir darboğazın yaşanması istenmiyorsa, Fransa hükümetinin fikri mülkiyet konusunu boylu boyuna düşünmesinin zamanı geldi de geçiyor.”


Araştırma fonlarını kısmak yerine garantileyin

Aşının Biontech ve Pfizer tarafından bulunduğu haberi, Danimarkalı Politiken‘e göre bilimin zaferi: “Neredeyse bir yıldan kısa sürede böylesine etkili bir aşının geliştirilmiş olması benzersiz. Bu bilimin zaferi ve önümüzdeki yıllarda araştırma bütçeleri dağıtılırken, siyasetçilerin aklından çıkarmaması gereken bir konu. Uygarlık, bilim ve araştırma üzerine inşa edilmiştir ve kısa vadede tasarruf gibi görünen, uzun vadede oldukça pahalıya patlayabilir.”


Avrupa’nın acilen bir plana ihtiyacı var

Almanya’dan Der Tagesspiegel, aşının Avrupa’da nasıl dağıtılacağına ilişkin kriterleri şimdiden düşünmenin iyi olacağı görüşünde: “İhtiyaçları olduğunu söyledikleri aşı miktarını önce hangi ülke alacak? Aşının geliştirilmesi çalışmalarına milyonlar tutarında teşvik sağladığı için Almanya mı halkı korona sıkıntısını Almanlardan daha fazla yaşadığı için Polonya mı? Yoksa yoğun bakım yatak sayısı en az olan ve bu nedenle aşının yoğun bakım yatağı sıkıntısı çekmeyenlere kıyasla hayat kurtarmakta daha etkili olduğu bir ülke mi? Gelişmelerin gerisinde kalındığı izlenimini ortadan kaldırmak için, adil bir aşı sırası tartışmasının bir an önce somutlaştırılmasında fayda var. Aslında böyle bir aşı planının çoktan hazır olması gerekiyordu.”


Aşı karşıtlarına yönelik strateji

Kovid-19’a karşı geliştirilen bir aşı, ancak çok sayıda insana uygulanmasıyla etkili olabilir, diyen Bulgar haber sitesi Webcafé, aşı karşıtları için aydınlatma kampanyası istiyor: “Zaman, aşı karşıtlarıyla mücadele zamanı. Zira aşı bir kez eksiksiz geliştirildiğinde, iş işten geçmiş olacak. Kafayı komplo teorilerine takmış birisi ya da ateşli bir aşı karşıtıyla konuşmuş herkes, bu gibi kuşkucuları görüşlerinden caydırmanın ne kadar zor olduğunu bilir. Bu nedenle kelimenin tam anlamıyla hayat kurtaracak, iyice düşünülmüş bir strateji geliştirilmeli.”


Başarılı bilim sınır tanımaz

Bu başarı, ancak göç ve sınırlar ötesi bir işbirliğiyle mümkün oldu, diyor The Times köşe yazarı David Aaronovitch: “Büyük bir bilimsel çaba, sınırları aşan ve büyük oranda önyargıların ötesinde bir girişimdir. Genç bilim insanlarının en akıllıları, en ilginç iş imkanlarının olduğu yere gitmek, burada çalışmak, üniversite eğitimlerini burada almak istiyor. Fizikçi Carlo Rovelli’yle röportaj yapmak üzere 2016 yılında Güney Fransa’ya gittiğimde, Rovelli’nin çalıştığı mekanları, birlikte ter döktüğü meslektaşlarını görmek, beni derinden etkilemişti. Bu seviyede bilim yapmak tarafların karşılıklı olarak birbirini beslemesiyle mümkün. Bunun için de dolaşım özgürlüğü ve göç gerekiyor. İşbirliği ve bilimsel bilgi alışverişi gerekiyor.”


Kuşkucular acilen ikna edilmeli

İsveç’ten Upsala Nya Tidning, toplumun genelinin aşılanmasını engelleyen çok sayıdaki aşı karşıtını kaygıyla izliyor: “Tüm aşılama programları nispeten yüksek oranda belli bir katılıma ve dayanışmacı aşı olmanın bir yurttaşlık görevi olduğu bilincine dayanır. Aşı karşıtlığı, internette kendine has bir alan ve popülizm ve yalan haberlerle sık sıkıya ilişkili. Aşılama sürecinin başlamasıyla beraber bununla mücadelenin, Korona virüsle mücadeleye paralel olarak sürdürülmesi gerekir. Kimsenin korona yılı 2020’nin tekrarlanmasını istemediği düşünülebilir. Bu nedenle bilgi ve doğru bilgilendirmeye öncelik vermek çok önemli.”


Tedbirsizlik zamanı değil

İnsanlar güncel başarılara rağmen, bir süre daha disiplini elden bırakmamalı, diyor Yunanistan’dan To Vima: “Uzmanlar aşının mucizevi bir ilaç olmayacağını teyit ediyor. Salgının alevlenmesini önlemek için koruyucu önlemleri sürdürmeliyiz. Diğer bir deyişle, kovid-19’la daha uzun süre birlikte yaşamaya alışmalıyız. Sokağa çıkma kısıtlamalarının ortasında ve art arda rekorlar kıran ölüm ve entübe hasta sayılarına rağmen, yurttaşlarımızın önemli bir kısmı durumun vahametini anlamış görünmüyor ve becerikli hamlelerle kuralların etrafından dolanmanın yollarını arıyor. Sokağa çıkma kısıtlamasının ilk günü [7 Kasım] Atina’daki hava herhangi bir kısıtlama varmış izlenimi yaratmıyordu ve martta yaşananlarla kıyaslanamazdı.”


Doğudaki rakipler şeytanlaştırılmamalı

Avrupa, tüm kuşkulara ve ekonomik çıkarlarına rağmen Rus ve Çin aşılarını kullanmayı düşünmeli, diyor yayıncı ve Avrupa eski parlamenteri Gyula Hegyi, Macar Népszava’daki yazısında: “Aşı, tıpkı tüm diğer ilaçlar gibi olağanüstü bir iş fırsatı. Batılı medya organlarında sık sık, fazladan kâr eden Batılı ilaç üreticileriyle alakalı büyük skandalları okuyoruz. AB’nin kendi sınırları dışından gelen aşıları, katı bir bilimsel denetime tabi tutması son derece doğru bir tutum. Ancak içinde bulunduğumuz kriz koşullarında Batılı çokuluslu şirketlerin kendi piyasa çıkarlarını kollamak uğruna, ucuz ve etkili aşıların ithalatını engellemesinin önüne geçilmesi gerekiyor.”


Hep de kötümser olunmamalı

Fransız Les Echos, açıklamayı önemli bir aşama olarak yorumluyor: “Kutlamak için henüz çok erken. Ama umudun yeniden yeşermesi için hiçbir zaman geç değildir. Kötümserlik ve şüphenin yayıldığı, bilime inanmayan komplo teorisyenlerinin göklere çıkarıldığı bir dünyada Pfizer’in açıklamaları, salt dünya borsalarında olumlu bir hava yaratmaktan çok daha önemli. (…) Kovid’e karşı bu ilaçla ilgili umut veren sonuçlar, bir yandan da bilimin insanlığın hizmetindeki güçlü bir silah olduğunu hatırlamak için bir fırsat. (…) Şimdi gözleri kör eden bir iyimserliğe kapılmak gerekmiyor ama her zaman en kötü senaryonun da gerçekleşmesi gerekmediğini kabul etmek gerek.”


Borsalar ve havayollarına doping

Borsalar ABD’deki başkanlık seçiminden sonra iyimserlik için bir neden ararken, olumlu sürpriz bambaşka bir yerden geldi, diyor Çekya’dan Hospodářské Noviny: “Pazartesi günü deneysel korona aşısının %90 oranında etkili olduğu haberi gelince kartlar yeniden karıldı. Avrupa borsaları coştu. Onu Amerika izledi. Bu kadar etkili bir aşının hızla uygulanması, havayolu şirketlerini ölümcül bir darbeden koruyabilir. Hatta ekonominin tamamının üzerindeki yükü kaldırabilir. Sonuçta bu, siyasetteki tüm değişimlerden çok daha güçlü bir ivme.”


Saflığın alemi yok

Belçika’dan De Morgen, haberlerin umut verdiğini söylerken, fazla iyimserlik karşısında uyarıyor: “Temkinli olmak şart. Finiş çizgisi henüz görülmedi. Ama bütün dünyada sadece yatırımcıların değil, başka insanların da bu habere böylesine sevinmesi tesadüf değil. (…) Nihayet umut ışığı göründü. (…) Geçtiğimiz aylarda hiç olmayan bir umut. Ancak zamanında [pandeminin sönümleneceği] umudu da Belçika’daki ve Avrupa’nın geri kalanındaki yöneticileri yanılgıya sürüklemişti. Korona virüsle mücadelede umudu saflık ve kibirle karıştırdılar. Bu da bize, kısmen ilkinden kötü, hatta çok daha kötü ikinci bir dalgaya mal oldu.”


Bu bir engelli koşu

Financial Times erken sevinmek konusunda uyarıyor: “Üreticiler aşının -80 derecede muhafaza edilmesi zorunluluğuna bir çare bulamadıkları sürece, küresel dağıtımı oldukça zor olacak. Binlerce insanın ölmesine ya da virüsü yaymasına neden olacak yeni dalgaları engellemek için, gelişmekte olan ülkelerin, bu ya da başka bir aşıyı yeterli miktarda temin edebilmesi çok para demek. Doğanın hâlâ bilimi alt edebileceğine dair endişenin bir başka nedeni de vizonlarda tespit edilen mutasyona uğramış virüs. (…) Virüse karşı bulunan ilaçlar yaygınlaşana kadar, daha az dikkatli olmamızı gerektirecek bir neden yok.”


İngilizce’den çeviri ve derleme: Tanju Aşanel Düzeltme: Deniz Vural


Bir Yorum Yazın