NEDEN OKUNMALI? “Ana teması ‘gelecek’ olan bir platformda hikâyelerden bahsetmek ne kadar uygun olabilir? Bir çoğunuz geleceğin hikâyeler etrafında şekillendiğini kabul etmeyebilir. Ama paradigmaları bir yana bırakıp, bazı gerçeklere yakından baktığımızda, eminim siz de benimle aynı fikirde olacaksınız.” Eğitim Direktörü ve Hikayeleştirme Eğitmeni Nuri Sevsem Gürvardar, toplumun hikâyeler üzerinden şekillenen yaşantısına farklı bir gözle bakıyor.

Okuma süresi: 3 dakika

Ana teması “gelecek” olan bir platformda hikâyelerden bahsetmek ne kadar uygun olabilir?
Ben çok uygun olacağını düşünüyorum.
Neden mi?
Bir çoğunuz geleceğin hikâyeler etrafında şekillendiğini kabul etmeyebilir. Ama paradigmaları bir yana bırakıp, bazı gerçeklere yakından baktığımızda, eminim siz de benimle aynı fikirde olacaksınız. Örneğin, Haçlı Savaşlarını ele alalım. Asıl adı Odo de Lagery olan Papa II. Urbanus’un, neredeyse iki yüzyıl süren ve on binlerce insanın canına mal olarak, dünya siyasetini derinden etkileyen savaşların asıl kışkırtıcısı olduğu herkesçe kabul edilir. Asıl derdi, Avrupa Hıristiyanlarının aralarındaki geçimsizliği sona erdirip, Doğu’dan yükselen tehdide dikkat çekmek ve böylelikle Papalık makamını Hıristiyan aleminin manevi gücü olarak kabul ettirmek olan Urbanus, çok yetenekli bir hikâye anlatıcısıydı. Urbanus meşhur Clermont Konsili konuşmasında, Türklerin Anadolu’da ilerlemesi karşısında duyduğu rahatsızlığı dile getirerek inananları, “kutsal bir amaç” için bir araya gelmeye ve “kutsal toprakları Müslümanların elinden kurtarmak için savaşmaya” çağırmakla kalmamış, Kudüs sokaklarında süt ve bal aktığı efsanesini yaratarak, fakir ve topraksız köylüleri cezbeden bir hayalin de mimarı olmuştu.
Biraz daha yakın tarihe gelecek olursak, ilk akla gelen efsanevi Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in “Halkın zihni her zaman sıcak tutulmalıdır, soğumasına ve işlerin olağan akışına dönmesine izin verilmemelidir” sözü olur. Uyguladığı katı sansürle ve sindirme yöntemleriyle, ezik ve küskün Alman halkının gerçeklerle ilişkisini en aza indirmiş, hastalıklı beyninde yarattığı hayali geleceğe dair hikâyeler içinse, Hitler gibi muazzam bir hatibi kullanmıştır.
Belki bazılarınız “bunların çok geçmişte kaldığını” söyleyecek. O halde çok daha yakın bir tarihe gidelim ve ikinci Körfez Savaşını hatırlayalım. ABD’nin Irak topraklarını işgal için uydurduğu “kimyasal silah üretim tesisleri” ne hikmetse savaşın üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen hala bulunabilmiş değil. Yine ABD’nin Ortadoğu’ya özgürlük ve demokrasi getirmesi hikâyesine hiç girmiyorum bile.
İnsanlık tarihinin yönünü ve dünyanın seyrini değiştiren o kadar çok örnek var ki; bunlar, sadece ilk akla gelenler. Okumayı Tommiks ve Teksas gibi çizgi romanlardan öğrenip, Kızılderilileri vahşi barbarlar ve soluk benizli adamı zavallı, toprağını korumaya çalışan fedakâr vatanseverler olarak tanıyan ama James Fenimore Cooper’ın ölümsüz eseri Mohikanların Sonuncusu kitabını okuyunca feleği şaşan bir hikâyesever olarak, en başta sorduğum soruya şimdi bir kez daha göz atın derim.
Hikâyeler sadece algımızı değil, geleceğimizi de şekillendiriyor.
Dinlerin ve ulusların yükselişlerinde, hikâyelerin yeri her zaman azımsanamayacak kadar önemli olmuştur. Bugün bile tarih yazılırken veya okunurken, yetenekli anlatıcıların hikâyelerini referans almaya ve geleceği ona göre kurgulamaya devam ediyoruz. “Nation Building” veya Türkçesiyle “uluslaştırma” denen kavramın altını, mitlerle ve hikâyelerle doldurmakta bir mahsur görmüyoruz.
Sadece siyasetin veya inancın bizlere dikte ettiklerini bir yana bırakacak olursak, sanattan modaya, iş yaşamından teknolojiye, hikâyelerin her yanımızı sarmaladığını ve fiziksel veya düşünsel dünyalarımızı şekillendirmeye devam ettiğini görebiliriz. Sigara içmenin “özgürlüğe yakılan bir meşale”, markalı gözlüklerin “bir pilot kadar fiyakalı”, robotların “geleceğin iş gücü”, şirket toplantılarının “yeni nesil ateş başı sohbeti” olduğu hikâyeler bunlar. Çok zeki bir adam olan Steve Jobs’un bir vakitler söylediği şu söz, hikâye ve anlatıcılarının konu “gelecek” olduğunda ne ifade ettiğini çok güzel özetliyor aslında: “Dünyadaki en güçlü kişi hikâye anlatıcısıdır. Hikâye anlatıcısı gelmekte olan tüm bir kuşak için vizyonu, değerleri ve zamanı belirleyen kişidir.”
Aklınıza insanlık tarihinin yalnızca kötü hikâyelerden ibaret olduğu gelmesin. Bu zorlu serüvende insanlığa ışık olmuş, cesaret ve azmiyle dünyayı güzelleştirmiş pek çok “samimi” hikâye anlatıcısı da mevcut. Şiddete başvurmadan da insan haklarının savunulabileceğini tüm dünyaya gösteren Gandi, Batı emperyalizmine karşı başlattığı pasif direnişle kitleleri peşinden sürüklemeyi başaran tek insandır belki. Onun hikâyesi, bugün de egemenlerin boyunduruğu altında yaşamaya mahkûm edilmiş toplulukların umudu olmaya devam etmektedir.
Martin Luther King’in 28 Ağustos 1963 tarihinde Lincoln Anıtı’nda yaklaşık 200 bin kişiye hitap ettiği ve “Bir hayalim var” (I have a dream) şeklinde başlayan konuşması insan hakları, eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren her insanın kendinden bir parça bulduğu destansı bir hikâyeye dönüşmüştür.
Afganlı bir kızın fotoğraf karesiyle başlayan hikâye kadın haklarının sembolü olurken, on dört yaşında bir başka kız çocuğunun okulunu boykot hikâyesi, çevre felaketine tüm dünyanın dikkatini, değme bilimsel raporlar veya milletlerarası konferanstan daha fazla çekebilmiştir.
Amerikalı bir şair ve siyasi aktivist Muriel Rukeyser’in “Evren atomlardan değil, hikâyelerden oluşur” sözünü belki de bu bağlamda bir kez daha hatırlamakta fayda var. Geleceğin kurgulanabileceğine çok fazla inanmasam da sonraki kuşaklara daha yaşanabilir bir gelecek bırakmak için samimi, içten ve iyi niyetli hikâyeye anlatıcılarına ihtiyacımız olduğu bir gerçek. Özellikle, daha öncekilerin ve dahi şimdikilerin dünyamızı ve insanlığı getirdiği nokta ortadayken…


Nuri Sevsem Gürvardar: Kuleli Akademi Eğitim Direktörü / Hikayeleştirme Eğitmeni


6 Yorum yapıldı. Yorum yaz.

  • Anonim dedi ki:

    Geleceğin kurgulanabileceğine inan dostum, bugünki yaşamımızı geçmişteki düşlerimiz oluşturdu, yarınımız da bugünki düşlerimiz oluşturacak. Hikaye anlatmak bence düşlemektir aynı zamanda. Sevgilerimle.

  • Hasan Gündüz dedi ki:

    Geleceğin(bilerek ya da bilmeyerek) kurgulanabileceğine inanmanı dilerdim dostum. Bugünümüzü dünkü düşlerimiz oluşturdu, yarınlarımızı da bugünki düşlerimiz oluşturacak. Hikaye anlatmak bence düşlemektir aynı zamanda. Sevgilerimle..

    • nuri sevsem gürvardar dedi ki:

      Çok değerli bir yorum. Bir önceki yazıma bir göz atarsan dostum benim de gelecek kurgusuyla ilgili bazı hayallerim var… Yeter ki kurguluyoruz diye geleceği mahvetmeyelim.

  • Samim YIGIT dedi ki:

    Dünyaya bu gözle baktığınızda tün kurgunun bu bakışa göre tekrar şekillendiğini görebilirsiniz. Aynı matrix gibi!.. Hikayeler algıyı, algılar ise kendi gerçekliklerimizi oluşturur…

    • nuri sevsem gürvardar dedi ki:

      Tamamen katılıyorum dostum. Belki de sırf bu yüzden gerçeklere bu kadar takılmamak lazım. 🙂

  • M. Aygün TUGEN dedi ki:

    Şaşırdık mı hayır. Her zaman ki gibi ilham verici bir yazı olmuş. Sevgillerle.

Bir Yorum Yazın