NEDEN OKUNMALI? ABD’den tüm dünyaya yayılan ırkçılık karşıtı protestolarda sömürgecilikle bağlantılı heykeller yıkıldı. Heykeller tarih ve geçmişle hesaplaşmanın bir simgesi midir? Heykelleri yok ederek geçmişin izlerini silebilir miyiz? Dünyadan bu konudaki değişik görüşleri derledik.
Okuma süresi: 18 dakika
Sömürgeci heykellerine yer yok mu artık?
ABD’deki ve Avrupa’daki ırkçılık karşıtı protestolarda, göstericilerin öfkesi heykellere de yöneliyor. ABD’de Kolomb heykelleri devrildi, Bristol kentinde Britanyalı bir köle tacirinin heykeli nehre atıldı. Gözlemciler protestoların olası sonuçlarını tartışıyor ve ABD’yle Avrupa’daki anma kültürünü inceliyor.
ABD’de kölecilik ve sömürgecilikle bağlantılı anıtların kaldırılması için baskılar yoğunlaşırken, ırkçılık karşıtı protestolarda, Konfederasyon liderleri ve Avrupalı sömürgecilere Amerika kıtasının kapılarını açan ünlü İtalyan kâşif Kristof Kolomb’un heykelleri yıkılmaya başlandı.
Virginia eyaletine bağlı Richmond kentinde, Konfederasyon Başkanı Jefferson Davis’in heykeli yıkıldı.
Kentte aynı gün, Kolomb’un bir heykeli kaidesinden indirildikten sonra, yakılarak göle atıldı.
Irkçılık karşıtı protestolar, ABD’de tarihi anıtları tartışmaya açmıştı.
Afro-Amerikan vatandaşı George Floyd’un öldürülmesinden sonra protestocular, birçoklarına göre ABD’nin ırkçı geçmişini simgeleyen Konfederasyon anıtlarına saldırmaya başladı.
Köleliğin kaldırılmasına karşı çıkan ve ekonomileri büyük ölçüde kölelerin çalıştığı çiftliklere dayanan güneydeki 11 eyalet, Abraham Lincoln’ın 1860’ta köleliği kaldırma vaadiyle başkanlığa seçilmesinden sonra bağımsızlıklarını ilan ederek “Konfederasyon”u oluşturmuştu. “Konfederasyon” ile Kuzey’deki “Birlik” eyaletleri arasında, 1861-65 yılları arasında yaşanan savaşın sonunda kölelik kaldırılmıştı.
Heykelin kafası koparıldı
Floyd’un öldürüldüğü Minnesota’da, Kolomb’un üç metrelik bronz heykeli devrildi. Boston ve Miami’de de protestocular Kolomb heykellerine saldırdı. Boston’da kent merkezindeki heykelin başı koparıldı.
Kristof Kolomb, Katolik İspanyol krallarının mali desteğiyle, 15’inci yüzyılın sonları ve 16’ıncı yüzyılın başlarında Karayipler, Orta ve Güney Amerika’ya dört sefer düzenlemiş ve Yeni Dünya olarak bilinen kıtada Avrupa sömürgeciliğini başlatmıştı.
Geçen hafta Virginia Valisi Ralph Northam, Konfederasyon generali Robert E. Lee’nin Richmond’daki heykelinin kaldırılacağını açıklamıştı. Ancak mahkeme bunun için yürütmeyi durdurma emri verdi.
ABD Başkanı Donald Trump da ayrılıkçı Konfederasyon generallerinin adlarını taşıyan askeri üslerin adlarının değiştirilmesi önerisine karşı çıktı. Donald Trump, ırkçılık karşıtı protestolarla yeniden gündeme gelen öneriyi, “değerlendirmeye bile almayacağını” açıkladı.
Trump, Konfederasyon generallerinin isimlerini taşıyan üslerin adlarının değiştirilmesi önerisini reddetti
ABD’de aralarında Kuzey Carolina’daki Fort Bragg, Teksas’taki Fort Hood ve Georgia’daki Fort Benning’in de bulunduğu on askeri üs Konfederasyon generallerinin adını taşıyor.
Bu üslerin tamamı Trump’ın 2016’da başkan seçilmesine katkıda bulunan güney eyaletlerinde.
Trump 3 Kasım’da yeniden ABD Başkanı seçilebilmek için yine bu eyaletlerin desteğine ihtiyaç duyuyor.
Britanya’dan da destek
Britanya’nın Bristol kentinde göstericilerin köle taciri Edward Colston’un heykelini yıkmasının ardından, bir başka köle taciri Robert Milligan’ın Londra’daki heykeli de kaldırıldı.
Heykelin bulunduğu alanın sahibi Canal ve River Vakfının düzenlenen imza kampanyasına destek vermesiyle, söküm işlemi başlatıldı. Kaidesinden ayrılan heykel, vinçle yere indirilerek götürüldü.
Heykelin sökülmesi için imza kampanyası başlatan Tower Hamlets semti meclis üyesi Ehtasham Haque, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu adımın George Floyd’un ABD’de öldürülmesi sonrası başlayan tepkiler ve “Siyahların hayatı değerlidir” kampanyasının bir parçası olduğunu söyledi.
Milligan’ın 1809’da öldüğünde 526 kölesi olduğundan bahseden Haque, “Heykel onu övmek için yapılmıştı. 21. yüzyılda medeni bir toplumda yerinin olmaması gerekiyor,” dedi.
1895’te yapılan ve Londra Docklands Müzesi’nin dışında bulunan heykel, uzun süredir tartışma konusuydu.
Sömürgeci Kral’a tepki
Belçika’da sömürgeci Kral 2. Leopold’un Anvers kentinde geçen hafta yakılan heykeli kaldırıldı.
Brussels Times gazetesinde yer alan habere göre, Ekeren bölgesinde yakılan heykel, restore edilmek üzere Middelheim Müzesi deposuna kaldırıldı. Heykel daha sonra aynı müzede sergilenecek.
Gent kentinde de 2. Leopold’un büstü kırmızıya boyanarak, ABD’de polis tarafından öldürülen George Floyd’a atfen, büstün üzerine “Nefes alamıyorum” yazılmıştı.
1800’lü yılların sonunda Belçika’nın sömürgesi olan Kongo’daki katliamlar, Floyd’un polis şiddeti sonucu öldürülmesiyle tekrar gündeme geldi.
Yeni Zelanda da kervana katıldı.
Tüm dünyada yayılan ırkçılık karşıtı gösterilerden sonra Okyanusya ülkesi Yeni Zelanda’da Jacinda Ardern hükümeti, sömürge dönemini hatırlatan tüm heykel ve anıtları yıkma kararı aldı.
Wellington hükümeti bu işe ilk olarak, Yeni Zelanda’ya 19’uncu yüzyılda ayak basan İngiliz denizci ve asker Kaptan John Fane Charles Hamilton’ın bronz heykelini yıkarak başladı.
Kaptan Hamilton Yeni Zelanda’nın yerli halkı Maorilerle savaşmış ve yüzlercesinin ölümüne yol açmıştı.
Kaldırın Şu Heykelleri Buradan
Yakın zamanda heykeller üzerine “Kaldırın Şu Heykelleri Buradan” adlı bir kitap çıkaran gazeteci ve yazar Belma Akçura, medyascope’ta bir söyleşiye katıldı. Heykellerin tarih ve geçmişle hesaplaşmanın bir simgesi olduğunu söyleyen Akçura, son dönemde Batı ülkelerinde yıkılan heykellerin ırkçılık protestolarıyla ilişkili olduğunu, ancak heykel yıkmanın yalnızca ırkçılığa karşı ortaya çıkmadığını ve yeni gözlemlenen bir eylem türü olmadığını söyledi.
Bağdat’taki Saddam Hüseyin heykeli örneğinden yola çıkarak, heykellerin siyasi rejimleri temsil edebildiğini gördüğümüzü söyleyen Akçura’ya göre, heykellere yönelik saldırıların farklı ve daha büyük perspektifler yönünden ele alınması gerekiyor.
Avrupa basını da geçtiğimiz günlerde en çok bunu konuştu.
Demokratik yenilenme fırsatı
Thierry Amougou, Le Soir‘daki yazısında “Tarihi açıdan tartışmalı kişilere ait heykellerin kaldırılması, demokrasilerimiz için gerekli güncellemelerin yapılmasını sağlıyor,” diyor. “Kamusal alanı oluşturan dönemler, anılar ve öznelliklerin çeşitliliği nihayet ifşa edildi. Böylece kamusal alan, demokrasiyi derinleştirmek için kullanılacak bir araç olabilir. Burada demokrasi, çeşitli deneyimler ve farklı öznelliklerin aynı biçimde değer verdiği kurumlar arası dinamik ve eleştirel bir ilişki olarak yeni baştan tanımlanmalı. (…) Kamusal alanı çok fazla kendi etkisi altına almış olan kazananların tarihi, 21. yüzyılın kozmopolit toplumlarında adil ve demokratik bir kamusal alanın nasıl olabileceği sorusuyla karşı karşıya kalıyor.”
Son derece karmaşık bir tarihi miras
Bulgaristan’da yayınlanan sol liberal portal Webcafé, ABD’yle Avrupa’daki anma kültürleri arasındaki farka işaret ediyor: “Tabiyetle tarihi anma kültürünün Bulgarların etnik kökenleriyle yakından ilişkili olduğu Bulgaristan’dan farklı olarak ABD’de etnisite, hatta tabiyet bile ülkenin tarihi mirasıyla çok ilişkili değil. Bunun sebebi Amerikan ulusunun, Avrupa’dakinden farklı olarak etnik ve siyasi süreçlere dayanmak yerine, daha ziyade kültürel bir olgu olması ve ortak değerlere dayanmasıdır. Diğer bir deyişle, bizler tarih boyunca Bulgarları Osmanlılardan net biçimde ayırırken, Birleşik Devletler tarihinde sömürgeciler, köleler ve yerli halktan oluşan tüm aktörler ülkenin tarihi mirasında aynı ölçüde pay sahibi.”
Bunun tarihin silinmesiyle ilgisi yok
Portekiz’de haftalık yayınlanan Expresso, tartışmada doğru bakış açısının olmamasından şikayetçi: “Gerçekten kaldırılması gereken anıtlar var. Ama bunu söylemek, tarihi silmek için gerekçe değil. Daha 1990’lı yıllarda yüzlerce Lenin heykeli yıkılmadı mı? Bağdat’ta Saddam’ın heykelinin nasıl yıkıldığını kendi gözlerimizle görmedik mi? O zamanlar tarihin silindiğinden şikayetçi olan var mıydı? Aklı başında bir Alman, herhangi bir meydanda tek bir Hitler heykelinin bile kalmasını kabul edebilir mi? (…) Heykelleri yıkmak, onları inşa etmekle aynı etkiye sahip: Tarih konusunda bir tavır alıyorsunuz. (…) Bu tartışmadaki ilk önemli hata, heykellerin tarihi anlattığına inanmak. Heykeller, tarihin belli bir döneminde onları inşa ettiren muktedirlerin hikayesinin nasıl anlatıldığını belirler.”
Kahraman kültü anma kültürüne iyi gelmez
Yazar Iván Merker, Mérce‘deki yazısında, başlı başına tarihi figürlerin temsil edilişini sorguluyor: “Kahramanlık kültü yaratan bu eserler, tarihi figürün çok yönlü biçimde ele alınmasına izin vermiyor. Bence bu kadarı bile başlı başına sorunlu olabilir, bilhassa temsil edilen figürün ırkçılığı bu sayede ortadan kaldırılırsa. (…) Tıpkı Aydınlanma ya da liberal demokrasinin kurumları gibi, ırkçılık ve Yahudi düşmanlığı da Batı’nın kültür mirasının bir parçası. Kaderimiz bu ve bununla yüzleşmeliyiz. Tarihi olayları anma politikasının bu olguyu da hesaba katmasının zamanı geldi.”
Önemsiz bir konu değil
El Periódico de Catalunya‘nın köşe yazarlarından Emma Riverola, bu tartışmanın nasıl anlamlı bir şekilde ilerleyebileceğini ele alıyor: “Anıtlar ya da Rüzgar Gibi Geçti benzeri filmler, sadece inşa edildikleri malzemeden müteşekkil değildir. Nasıl bir anlama sahip olduğunu belirleyen şey, alımlamayı yapanın bakışıdır. (…) Köle asıllı bir siyah kadın, filmi benden çok daha farklı şekilde alımlayacaktır. (…) [Barselona’da Kolomb heykelinin dikili olduğu] La Rambla caddesinde gezen bir Amerikan yerlisi, bütün kadın atalarının hissettiği o eski acıyı duyumsayacaktır. Kolomb heykelini yıkmamız gerektiğine inanmıyorum ama bu tartışma, dünyadaki gerçeklikle alakasız bir kapris değil. Kimi sevilen simgelerin tetiklediği acıyı kabul etmek bile yeterli olacaktır. Belki bu sayede, hâlâ süregelen ırkçılığı da hissedebiliriz.”
Değersiz hurda
Heykelleri gönül rahatlığıyla eritebiliriz, diyor La Stampa köşe yazarı Gianni Riotta: “Irkçılık karşıtı protestocuların reddettiği Amerika Konfedere Devletleri’ndeki kahramanların heykelleri 450 dolara mal olmuştu. Kuzey eyaletlerinde yer alan Connecticut merkezli Monumental Bronze Co. seri olarak çinkodan imal etmişti bunları. (…) Bu heykeller, 1861-1865 iç savaşından 80 yıl sonra General Lee’nin kahramanlıklarını hatırlamak için değil, bir yandan siyahlara oy kullanmayı yasaklarken, diğer yandan terör estirmek için dikilmişti. Kendilerine uzman süsü veren amatörlerin görmezden geldiği bir ayrıntı, sanatsal değeri de sıfır. Kemer tokasındaki Birleşik Devletlerin sembolü olan US ve Konfedere Devletler için CS harfleri dışında heykellerin hepsi birbirinin aynı.”
Tarihi “sil” düğmesine basıp silemeyiz
Slovenya’da yayınlanan günlük gazete Delo‘ya göre heykelleri yıkmak hiçbir şeyi değiştirmez: “Tartışmanın püriten bir şekilde skandal haline getirilmesi ve şeytanlaştırılması yavaş yavaş kabak tadı vermeye başladı. Özellikle anlamsız bu yapılanlar. Tarih bütün karmaşıklığıyla, tıpkı bilgisayarda “sil” tuşuna basmanıza rağmen, silinmeyen hafızaya benziyor. Sabit diskin kalbinde bir yerlerde, bilinmeyen bir yerdeki bir veri sunucuda, bulutta ama bilhassa bizim hafızalarımızda ve bilinçaltımızda duruyor hala.”
Trump artık bundan da nemalanmasın
ABD uzmanı Frans Verhagen, Hollanda’da yayınlanan NRC Handelsblad‘taki yazısında, heykellere açılan savaşın Kristof Kolomb’a kadar uzanması tehlikeli ve aptalca, diyor: “Pek çok heykel beyazların üstünlüğünü onurlandırmak için bilinçli olarak dikilmişti. O yıllarda Güney eyaletlerinde ırk ayrımı yürürlükteydi. (…) Ama [diğer heykellere de] yönelen protestolar, baş ırkçı Trump’a yandaşlarını artırma fırsatı verebilir. Trump göstericilerin Amerika karşıtlığına ve vandalizmine vurgu yapıp, savunduğu konumun ırkçılığını örtbas edebilir. (…) Kolomb heykelini tutup, Jefferson Davies’inkini hemen kaldırmak akıllıca olur.”
Şiddet içeren bir ideoloji
Heykellerin yıkılması Slovakya’da yayınlanan Új Szó köşe yazarı Pál Szombathy’e komünizmi hatırlatmış: “Böyle düşünenler için, Hitler’in bir çılgın olduğunu ilk anlayan Churchill de yaşlı bir ırkçı olarak, sözde aşağı halklar için bugün kabul edemeyeceğimiz saçmalıklar söylemişti. Bu gayretkeşlik ve ideoloji komünizmin yayıldığı dönemi hatırlatmıyor mu? (…) Bu yeni ulus üstü ideoloji, sabırsız, her şeye burnunu sokan, şiddet yanlısı bir ideoloji. (…) Bu ideolojiye göre Batı’nın kaydettiği ilerleme, ırkçı ve kadın düşmanı beyaz erkeklerin yarattığı bir eser. (…) Karşıt görüşlere tahammülü yok. (…) Tarihteki kanlı diktatörlükler bu yaklaşımdan doğmuştur.”
Daha az değil, daha çok heykel lazım
The Irish Times, tarihi heykeller sorunuyla nasıl baş edilebileceğini iç savaş yaşamış Kuzey İrlanda’dan öğrenilebileceğini söylüyor: “Tartışmalı heykeller sorununun en iyi çözümünün eski heykelleri yıkıp yenilerini yapmak olduğu konusunda herkes hemfikir. Belfast Belediye Meclisi, belediye binasının etrafını saran Büyük Britanya yanlısı soyluların taş heykellerinin yanına İrlanda milliyetçileri ve cumhuriyetçilerinin heykellerini de eklemeyi kabul etti. ‘Eşitliğin denetlemesi’ için benzer uygulamalara başka yerlerde de rastlıyoruz. Bu tür bir denge oluşturma çabası, siyasi ve sanatsal açıdan saçma gelebilir kimilerine; ama yine de bu çaba barış sürecini sembolize eden ve artık hiçbir şey ifade etmeyen heykeller dikmekten evladır.”
Heykeller paratoner oldu
Siyaset bilimci Sergey Medvedev newsru.com’da yayınlanan bir facebook mesajında, heykellerin yıkılmasına bir ölçüde anlayış gösterdiğini söylüyor: “Ben şahsen heykellerin yıkılmasına karşıyım ve buna tanık olmak içimi acıtıyor. Ama heykel yıkmanın perde arkasında olup biteni de anlayabiliyorum. Heykeller coşkun duygularla, sembollerle yüklü demir ve taştır sonuçta. Haksızlık karşısında dolmuş birinin duyguları için paratoner vazifesi görmeleri, misyonlarının, yani ulvi duygular yaratmanın, basit duyguları kanalize etmenin gereğidir. İnsanlar öleceğine heykeller yıkılsın, der bu misyon.”
Bugünün ölçekleriyle ölçmeyin
Irkçılık karşıtı hareket fazla ileri gidebilir, diyor tarihçi Gill Evans, The Daily Telegraph‘ta: “Geçmişimizin pek de gurur duymadığımız kısımlarını kesip atamayız. Bunların geleceğimizde bir rol oynaması gerek. (…) Yoksa bunlar ne işe yarayacak? Daha kısa bir süre önce ‘ırkçı Winston Churchill’in suretinin banknotlardan kaldırılması’ amacıyla yürütülen bir kampanya, tarihimizi silmektense, ondan öğrenmenin önemli olduğunu açık ve net olarak göstermezsek, bizleri nelerin beklediğinin en açık kanıtı. Geçmişteki insanları, günümüz ölçeklerine göre değerlendirmek son derece adaletsiz bir tutum. Kimse böyle bir testi geçemez. Hatta gelecek nesillere, bizlere köle ticaretinin göründüğü kadar kötü görünecek göstericilerin bir kısmı da dahil.”
Ancak tarihle yüzleşme bizi ileriye taşıyacaktır
Gazeteci Marco Gombacci, La Libre Belgique‘de heykellerin yıkılmasını, IŞİD’in Suriye’deki tarihi yapıları yok etmesine benzetiyor: “Tarih revizyonu tehlikeli bir girişim olabilir. (…) Birincil hedefleri yeni bir propaganda anlatısı başlatmak için tüm tarihi yapıları yıkmayı hedeflemiş IŞİD’li barbarlardan bir farkımızın olması için, tarihi ve bize gösterdiklerini silmeyip, onları muhafaza etmenin ve tarihten öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Tarihimizle herhangi bir ideolojik ya da gizlemeci tartışmaya izin vermeden yüzleşmemizin yegane yolu budur.”
Güruha güç kazandırmayın
Polisin öfkeli kalabalıklara izin vermesi ve olayın ardından toplumun birçok temsilcisinin anlayışlı bir tutum içine girmesi, The Times‘ı öfkelendirmiş: “Edward Colston, köle taciri olarak korkunç şeyler yapmış. Ancak vandalizm ve saygısız bir tavır göstermek, affedilemez ve kriminal eylemler. Bunların polis tarafından mazur gösterilmesi değil, engellenmesi gerekir. Colston’ın heykeline zarar verilmesi, beyaz ırkçılığın temsilcisi kabul ettikleri kişilere ait heykelleri yıkmayı hedeflemiş bir kampanyanın son numarası. Üniversitelerle kültür otoriteleri bu türden bir zorbalığa direnmek yerine, kültür tarihini sansürlemeye rıza veriyor. Nitekim bu da kültürel değerlerin nesiller boyunca korunmasına çabalayan bir eğitim sisteminin, onlarca yıldır bilinçli olarak yıkılmaya çalışılmasının doğal bir sonucu.”
Köle taciri gerçek yerine kavuştu
Alman Der Tagesspiegel gazetesi kampanyayı destekliyor: “Çoğu Britanyalı (…) ancak şimdi Colston’ın farkına vardı. Ne de olsa köle ticareti Britanya toplumunun kendi hakkındaki algısında yer almıyor; en azından şimdiye dek, zira bu da yavaşça değişiyor. Bir zamanların köle tacirleri daha ziyade yerelde önemli şahsiyetler ve iyiliksever insanlar olarak görülüyor. (…) Bu anlamda Colston’ın heykelinin sökülmesi, Britanya’nın belleğinde, çoktan vakti gelmiş bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Zira bu heykel hatırlamak için değil, unutmak için buradaydı. İnsanlığa karşı işlenen suçların küçümsenmesi, dile getirilmemesini temsil ediyordu. Şimdiyse Bristol limanının dibini boyladı ve böylesi daha iyi.”
Heykeller önyargılardan daha kolay devrilir
İngiliz filolojisi profesörü Lieven Buysse, De Morgen sayfalarında heykelin devrilmesini anlayışla karşılıyor ama yüksek beklentiler karşısında da uyarıda bulunuyor: “Böylesi eylemler, simgeleri tek yönlü olarak görmeme konusunda geniş toplum kitlelerine yönelik bir çağrıdır. Ancak bu eylemleri (daha ziyade beyaz) Britanya kimliğine yönelik bir saldırı olarak görürseniz, mücadele ettiğiniz ön yargıları güçlendirdiğinizle kalırsınız. Simgelerin sorgulanması gerekiyor ancak uzun vadede iknanın gücünün kaba kuvvetten daha etkili olduğunu da unutmamamız gerek. Bir başka önemli konuysa, simgeler etrafında dönen bir mücadelenin, ırkçılık ve sosyo-ekonomik geri kalmışlıktan oluşan asıl sorunu gizlemek için, siyasetçilerin eline koz verdiğini gözden kaçırmamak.”
Çeviri ve Derleme: Tanju Aşanel Düzeltme: Deniz Vural
Kaynaklar
- BBC
- Medyascope.tv
- Bianet.org
- Le Soir
- webcafe.bg
- expresso.pt
- Mérce
- Eurotopics
- La Stampa
- elperiodico.com
- NRC Handelsblad
- ujszo.com
- The Irish Times
- The Daily Telegraph
- La Libre
- The Times
- Der Tagesspiegel
- De Morgen
- ABC News
- The Independent