NEDEN OKUNMALI? Milyarderlerin uzaya seyahatleriyle ilgili manşetlerin arkasında daha büyük bir motivasyon var; o da kozmosa yayılmanın, insanlığın geleceğini kurtaracağı inancı. Peki, bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Okuma süresi: 19 dakika
70’lerin ortalarında, fizikçi Gerard O’Neill, insanlığın uzaydaki uzak geleceği hakkında yaşıtlarının yanlış düşündükleri sonucuna vardı. Pek çok insan başka gezegenlere yerleşmekten bahsetmişti; ama O’Neill, Güneş Sistemi’nde aslında o kadar da uygun gayrimenkul olmadığını fark etti. Yerleşimler inşa etmek için gezegen yüzeylerinin çoğunun sert, atmosferlerinin de elverişsiz olduğunu, bu kayalık gezegenlerin ve uydularının yerçekimleri nedeniyle, ileri doğru hareketin fazlaca yakıt gerektireceğini söyledi.
Bunun yerine O’Neill, Dünya’dan çok uzakta olmayan, silindir şeklinde devasa yüzer yerleşimler hayal etti. İnsanlar içeride, yeşil, ormanlık kasabalarda, göllerde ve tarlalarda yaşıyorlardı. Bu çok uzak bir fikirdi ancak bu fikre eşlik eden hayranlık uyandıran aşağıdaki gibi görselleştirmeler sayesinde, O’Neill’ın rüyaları bir nesli etkileyecekti. Ve bu insanlardan birisi, bu hafta uluslararası basının manşetlerinde yer aldı.
80’lerde, O’Neill’ın Princeton Üniversitesi’ndeki seminerlerinde, profesörünün fikirlerini dikkatle not alan bir öğrenci vardı. Bir “uzay girişimcisi” olmayı arzuluyordu ve insanlığın uzun vadeli geleceğini garanti altına almanın bir yolu olarak, Dünya’nın ötesindeki yerleşimleri gördü. Okul gazetesine “Dünya sonludur,” demişti, “ve eğer dünya ekonomisi ve nüfusu artmaya devam edecekse, kurtuluşun tek yolu uzaya gitmektir.” İleriki yıllarda muazzam bir servet biriktirmeye devam edecekti ve bir gün bu hayalini başlatmak için bu serveti harcamaya başlayacaktı.
Kimdi bu öğrenci? Jeffrey Preston Bezos.
Bezos gibi milyarderlerin neden uzaya gitmek istediğini anlamak için, onların nelerden etkilendiklerini bilmelisiniz. Sıradan gözlemciler için Blue Origin ve rakiplerinin çabaları, son derece zengin birkaç adamın, son derece pahalı roketlerle gösteriş projelerinden başka bir şey gibi görünmeyebilir. Fakat diğerleri için bu gezintilerin zamanlaması; iklim değişikliği, bir salgın, artan ekonomik eşitsizlik ve diğer birçok ciddi küresel sorun arasında çok yanlıştı.
Ancak bu çabaların temelinde, daha derin bir incelemeyi hak eden daha büyük bir motivasyon var: Uzay yoluyla uzun vadeli kurtuluş fikri. Bezos, kozmosa yayılmanın, insanlığın geleceğini garanti altına almanın tek yolu olduğunu öne süren ilk kişi değil. İnsanlar bir asırdan fazla bir süredir dünya atmosferinin ötesinde bir medeniyet yaratmayı hayal ediyorlar. Gelecek nesiller, Bezos ve benzerleri gittikten çok sonra da muhtemelen bunu yapmaya devam edecekler. Peki, bu “galaktik hedefler” bize bu son bölüm hakkında ne söyleyebilir?
Galaktik kolonizasyonun, insanlığın geleceğinin garanti altına alınmasına yardımcı olabileceği inancı, birkaç yüz yıl öncesine kadar gidiyor. Bugün hayal etmek zor ama insanlar evrende yaşam olmadığına ve potansiyel yerleşime açık olduğuna her zaman inanmadılar.
Oxford Üniversitesi’nde zihinsel tarih üzerine çalışmalar yapan Thomas Moynihan, 1800’lerin sonlarına ve 20. yüzyılın başlarına kadar bilim adamlarının “Evrenin anlamlı olgular ve insansılarla dolu olduğunu hissettiklerini” söylüyor. Son dönem yazılarında belirttiği gibi; insanlar başka dünyaları tahayyül ederken, kasvetli, tenha bir boşlukta çorak gezegenleri değil, orada yaşayan başka medeniyetler olduğunu hayal ettiler. “Başka bir yere gittiğimizi ve ıssız alanlara yerleştiğimizi hayal etmek için hiçbir motivasyon yoktu,” diyor Moynihan. “Ay’a ve diğer gezegenlere yapılan yolculuklarla ilgili hikâyeler var ve hatta çatışmalardan söz ediliyor, ancak bunlar sadece birer gezi. Bunlar meraktan yapılan, ama sonuçta aslında başka gezegenlerin yerleşimcilerini görmeyi umut eden geziler.”
Moynihan, kozmosun neredeyse kesinlikle boş olduğu fikrinin (içine doğru genişleyebileceğimiz geniş bir bölge fikrinin) bu nedenle insanlık tarihinde nispeten yeni bir oluşum olduğunu söylüyor. Bilim insanlarını, Güneş Sistemi’nde başka bir yere veya ötesine yerleşme konusunda daha ciddi düşünmeye sevk eden şey, bir gün Güneş’in ölümü veya başka bir yolla türümüzün yok olabileceğine dair gelişen farkındalık.
“Bir süre, her şeyin sonunu hayal etmek, koyu bir karamsarlıkla eşleştirildi; ancak 1900’lerin başında atomun büyük bir güce sahip olduğunun keşfi, galaktik kolonizasyonun uzun vadeli bir çözüm olabileceğine dair yeni bir iyimserlik dalgasını ateşledi,” diyor Moynihan.
En renkli önerilerden biri, nükleer enerjili uzay aracıyla asteroitlere yerleşmeyi hayal eden Rus roketçi Konstantin Tsiolkovsky’den geldi. Tsiolkovsky 1911’de, “İnsanlığın en iyi kısmı, büyük olasılıkla asla ölmeyecek ancak dışarı çıktıkça güneşten güneşe göç edecek,” dedi. Tsiolkovsky ve yaşıtlarının bu Rus “kozmizmi” dindarlık gibiydi. Evrene yerleşmeyi, insanlığın kaderinin büyük bir anlatısı olarak niteledi ve türümüzü çorak evrene yaşamı yaymaya çağırdı. Ancak Moynihan’ın işaret ettiği gibi, bu kesinlikle kapitalist bir vizyon değildi. 1902’de Tsiolkovsky’nin akıl hocası Nikolai Fedorov, “‘Milyonerlerin’ diğer gezegenleri yayılmacı sömürüsüyle ‘zehirleyebileceğinden’ endişeliydi,” diyor.
Batı’daysa galaktik kurtuluşun laik vizyonları da ortaya çıkmaya başladı. Bir diğer etkili isim, ilk sıvı yakıtlı roketi yaratan Amerikalı mühendis Robert Goddard’dı. 1918’de arkadaşları arasında dağıttığı “Son Göç: İyimserler İçin Bir Not” adlı az bilinen kısa bir makale yazdı. Moynihan, “Eğer atomun kilidini açabilirsek, insanları Güneş Sistemi’nin ötesine gönderebileceğimizi söylüyor,” diyor. Goddard, kendi deyimiyle “eskinin bittiği yerde yeni bir uygarlığın başlayabilmesi” için tüm insanlığın bilgisini taşıyan seferler öngördü. Ve eğer bu mümkün değilse bunun yerine, eninde sonunda yeni insanları uzak dünyalarda tohumlayacak olan “protoplazma”yı başlatmak gibi radikal bir fikir önerdi.
Moynihan, tüm bunların, insanlığın Samanyolu’na yerleşebilmesi halinde on trilyonlarca yıl hayatta kalabileceği fikrine yol açtığını söylüyor. Birçok yönden bu inançlar, o zamandan beri galaktik yerleşim vizyonlarını destekledi. Bezos’un ve bir başka uzay milyarderi Elon Musk’ınkiler de dahil.
Bezos genç bir adamken, “Dünya’da kalmaya devam edersek, sonsuz enerji ve kaynaklara giden bir yol bulmak imkânsız,” diye düşünüyordu. O günden bu yana çok az şey değişti: Bezos, uzay yerleşimleri fikrini, türümüzün büyüme ve kaynaklara olan doyumsuzluktan kurtarmanın bir yolu olarak görüyor. Ona kalsaydı, insanlık tüm kirletici, ağır sanayiyi gezegen dışına taşır ve uzun vadede O’Neill silindirlerine yayardı. Bezos, geleceği yaratmayacağını kabul ediyor, ancak kendini gelecek nesiller için altyapı sağlayan bir “yol gösterici” olarak görüyor.
“Uzaya git, insanlığı kurtar” savı milyarderlerin sunduğu kadar güçlü değil
Musk, çok gezegenli olursak (özellikle Mars’a yerleşirsek), Dünya’daki bir felaketin tüm türümüzü yok etmesi riski konusunda daha doğrudan bir görüş savunuyor. SpaceX milyarderi, evrendeki tüm uygarlıkların evrimlerinde, onları yok eden bir kesim noktasıyla karşı karşıya olduklarını öne süren “Büyük Filtre”yi aşma fikrinden etkilenmiş görünüyor. Musk, galakside bu filtre noktasını geçen ilk kişi olabileceğimizi umuyor.
Ancak Moynihan, “uzaya git, insanlığı kurtar” savının, özellikle zamanın bu özel anında, milyarderlerin sunduğu kadar güçlü olmadığına dikkat çekiyor. Bu yüzyılda, biyomühendislik kaynaklı küresel salgınlardan, yanlış yönlendirilmiş yapay zekâya kadar, sınırlandırılamamış ve kolayca yayılabilen sayısız varoluşsal tehditle karşı karşıyayız. Bu tür tehditlerin Dünya’nın ötesine de ulaşması mümkün. Moynihan, “Çok gezegenli olmak için acele etmek, risklere karşı güvenli olmayabilir. Yakın vadede aşırı riskler konusunda dünya çapında bir tartışma başlatmak, Mars’a koşmaktan daha uygun maliyetli olabilir.”
İklim değişikliğine gelince: Varoluşsal bir risk olmasa da yakın vadede milyarlarca insana büyük acı çektireceği kesin. Uzak gelecekteki muhtemel uzay turizminin veya galaktik bir yerleşim projesinin bu durumu önlemek için bugün yapacağı pek bir şey yok. Seller, orman yangınları ve sıcak hava dalgaları arasında, milyarder uzay yolculuğu çağının pek çok eleştirmeni ortaya çıktı. Karşılaştığımız sorunların ciddiyetine bağlı olarak, bugün en azından yakın vadede galaktik yerleşim vizyonlarını tamamen terk etmeyi tercih edenler var.
Bu düşünce, uzayın çekici bir kurtuluş ve yeniden başlama ideali sunabileceğini gösteren bilim kurgu yazarı Sim Kern’in yakın tarihli bir makalesinde yer aldı; ama aslında, “ Ne kadar ışık yılı uzağa gidersek gidelim, dağınıklığımızı geride bırakmak yok.”
Ne kadar ışık yılı uzağa gidersek gidelim, dağınıklığımızı geride bırakmak yok
Ve her durumda, diye yazıyor Kern, şimdiden oldukça güzel bir yörünge yerleşimimiz var: “Muazzam, tüm arkadaşlarımızı ve ailemizi yanımıza alabilecek kadar büyük. Nefes alınabilen bir atmosfer, mükemmel yerçekimi ve radyasyon kalkanına sahip. Neredeyse sınırsız bir yenilenebilir enerji kaynağı olan güneşle birlikte geliyor, bu da bize bir ömür daha dayanmalı. Çok ısınmadan ve bizi yakmadan milyar yıl önce.”
“Uzay gemimiz, davranışlarını, dillerini ve zekâlarını yeni yeni anlamaya başladığımız, incelememiz için sekiz milyondan fazla farklı uzaylı yaşam formuyla dolu. Diğer türlerden arkadaşlar bize hava, yiyecek, ilaç, su filtreleme sağlıyor. Hatta bazıları bizim için şarkı söylüyor, havamızı iyileştiriyor ve gemimizi nefes kesici bir güzelliğe kavuşturuyor.”
Gelecekte torunlarımız aynı fikirde olurlarsa, (Astrid Lindgren’in çocuk kitaplarındaki İsveç’in pastoral kırsal yaşamından adını alan “Bullerby senaryosu” olarak bilinir), insanlığın sonunda uzayı görmezden gelmeye karar verdiğini ve bunun yerine yeşil enerji, sürdürülebilir tarım ve benzerleriyle, istikrarlı bir toplum inşa ederek, dünyaya odaklandığını hayal ediyor. Akıllı dünya dışı uygarlıklar da bu seçimi yaptıysa, bu hiçbirini neden henüz görmediğimizi açıklayabilir: belki de onun yerine Bullerby’nin hayatını yaşıyorlar.
Peki ya uzun vadede? Yüz binlerce yıldan bahsediyorsak, Güneş Sistemi’ne ve Samanyolu’na yayılmak, insanlığın geleceğini garanti altına almak için bir sav olarak daha ciddiye alınabilir. Şu anda böyle bir projeyi başlatmaya katılmayanlar bile, projeyi insanlığın çöküşünden önceki ana kadar ertelemeyi haklı çıkarmakta zorlanacaklar çünkü bu inanılmaz ölçekte bir felaket olacak.
Ortalama bir memeli türünün ömrü bir milyon yıldır. Bunu önlemek için hiçbir şey yapmazsak, bir noktada sonumuzun geleceğini gösteriyor. Gelecekte bizi yok edebilecek felaketler kaçınılmazdır. Ancak diğer hayvanlardan farklı olarak, gelişmiş bir zekâya sahibiz. Pek çok araştırmacı, dünyanın ötesindeki “astronomik” yolu izlemenin, türümüz için çok daha uzun bir gelecek vaat ettiğine inanıyor. Galaksinin her yerinde yerleşim birimlerimiz olursa, insanlık çok daha kalıcı hale gelir.
Yine Oxford Üniversitesi’nden Anders Sandberg, “Bütün yumurtaları ayrı sepette bulundurmaktan çok hoşlanıyorum,” diyor. “Uzay kolonileri, gezegenlerden çok daha kırılgan ve savunmasız, ancak onlardan çok fazla inşa edebilirsiniz. Bir kez gerçekten büyük olanları inşa edebildiğinizde, çok sayıda küçük olanı da inşa edebileceksiniz; ve bu noktada, riskler azalacaktır.”
Moynihan , “İnsanlığın en uzun vadeli potansiyelini gerçekleştirmesi için, eninde sonunda kendisini aşması gerektiği doğru,” diye yazıyor. “Güneşimiz yaşlandıkça, dünya eninde sonunda yaşanmaz hale gelecek. Ancak genişleyen evren, bunun ötesinde çağlar boyunca yaşamı ve bilincin zenginliğini desteklemeye devam edecek.”
Sorun şu ki uzak gelecekte bile projeye başlamamak için her zaman sebepler olacak. Dünya’da her zaman çözmemiz gereken acil sorunlar olacaktır. Sandberg, “Çok gezegenli olmak harika bir vizyon ve uzun vadede iyi bir şey ancak asla rasyonel bir şey olmayabilir,” diyor. “Bence coşkulu ve çılgın olanlar için bile tuhaf bir seçim olabilir.” Sandberg, “Bütün ilerlemeler, çılgın bir adama bağlıdır” özdeyişini aktararak, “Bezos veya Musk’ın yaptıkları aslında çılgınca olabilir ancak yine de (en azından uzun vadede) iyi bir şey olabilir,” şeklinde konuşuyor.
Şu anki milyarder nesli hakkında (öncelikleri, kişilikleri, zenginlikleri, eşitsizliğe veya iklim değişikliğine karşı tutumları veya çalışanlarına yönelik muameleleri) ne düşünürseniz düşünün, kısa sürede uzay yolculuğunda önemli ilerleme kaydettikleri inkâr edilemez. Bu yatırımlar gelecek nesillere bırakılabilir miydi? Belki… Ama bu, onların katkılarını değersiz kılmaz.
Sandberg, SpaceX’in uzaya roket göndermesinden yıllar önce, kendisini ve Oxford Üniversitesi “İnsanlığın Geleceği Enstitüsü”ndeki meslektaşlarını ziyaret ettiğinde, Musk’la yaptığı konuşmayı hatırlıyor. Sandberg, “O, Oxford’daki Grand Cafe’de, bir şeyi NASA’nın yaptığından çok daha ucuza yapabileceğini açıklamak için, resmen bir peçeteye çizimler yapıyordu,” diye hatırlıyor. “Başımı sallayıp, ‘Umarım haklısın,’ diyordum. Eh, kendini kanıtladı.”
Uzaya yayılmak, uzun vadede insanlık çapında bir proje olabilir.
Ancak Sandberg, insanlık uzun vadeli geleceğini kurtaran bir galaktik medeniyet inşa etmeye devam ederse, 21. yüzyılın başlarında bir veya iki milyarderin kaprislerine ve arzularına göre inşa edilmesine gerek olmadığına dikkat çekiyor. “Birkaç belirli insanın vizyonlarının alanı belirlenmesini istemiyorsak, o zaman geri kalanımız da dileklerimizi beyan etmeliyiz,” diyor.
Milyarder nesli eleştirenler, vizyonlarının sosyal adalet ve eşitsizlik gibi günümüzün pek çok kaygısını hesaba katmadığından endişe ediyor. Ancak, bu konuların bazılarını uzay araştırma planlarına dahil etme fırsatları olabilir. Örneğin dilbilimci Sheri Wells-Jensen, uzun süredir engelli astronotların uzay programlarına dahil edilmesi konusunda bir iddiada bulunuyor. Bu yıl, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) görünüşe göre onun tavsiyesini dikkate aldı ve “paraastronotlar” için bir işe alım çağrısı yaptı.
Birçok insan enerjilerini iklim değişikliği ve yakın dönemdeki diğer sorunlara yoğunlaştırmak istese de onların çabalarından yardım alan gelecek nesiller, daha uzak bir gelecekte uzay projesine yeniden katılmaya karar verebilir. Sonuçta, uzay araştırmacılarının ve çevrecilerin öncelikleri her zaman yanlış düzenlenmemişti. Dünya’nın “soluk mavi bir nokta” olarak görüntüleri, gezegenimiz hakkında neyin korunmaya değer olduğunu göstermeye yardımcı oldu; ve Sandberg, uydular olmadan iklim değişikliği konusunda çok daha zayıf bir bilimsel anlayışa sahip olacağımıza dikkat çekiyor.
Uzun vadede, uzaya açılmak, Silikon Vadisi’ndeki bir avuç insan tarafından kararlaştırılan bir projeden ziyade, insanlık çapında bir proje olabilir. Eninde sonunda, geleceğimizde galaktik bir uygarlık olabilir. Belki de Bezos’un O’Neill silindiri hayalleri gerçek olacak. Belki de türümüzü kurtarmaya yardımcı olabilecek. Ama nereye gidersek gidelim, bu gelecek kendi öncelikleri ve arzuları olan ve 21. Yüzyılın en zengin adamlarının gidişinden çok sonra yaşayan Samanyolu vatandaşları tarafından şekillendirilecek.