NEDEN OKUNMALI? Slavoj Žižek bir “rockstar filozof” olarak değerlendiriliyor. 21. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olarak, matrak, eğlenceli ve karizmatik biri. Şimdi ve burada bir bilim insanı. Jacques Lacan’la Quentin Tarantino’ya aynı ölçüde referans veren bir filozof olarak, aranılan bir konuşmacı ve ne yaptığını bilen bir provokatör. The Times of Israel, Žižek’le uzun ve zorlu bir mülakat gerçekleştirdi.

Okuma süresi: 12 dakika

Küresel kovid-19 sağlık krizinin patlak vermesiyle birlikte, Žižek “Pandemi!” başlıklı, çığ gibi tepki alan bir kitap yayınladı. Metin, dünyayı kasıp kavuran krizin ciddiyetinin, gerçek zamanlı aktarılan zekice bir analiziydi.

Paniği ve bu paniğin uluslararası medyada nasıl acımasızca körüklendiğini anlatıyor: cam tabutların fotoğrafları, boş süpermarket rafları, bunların yanı sıra, on milyonlarca ölüye dair haberler. Ama panik boş değil, diyor izek. Geçtiğimiz on yıl içinde yapılan çalışmalar, büyük bir epideminin patlak vermesinin ortaya çıkaracağı sonuçlar konusunda bizi sürekli uyarıyordu. Yine de hükümetler ve medya, bu uyarıları kulak ardı etti; ve onların yerine kamuoyuna karanlık, felaket tellalı bir yayın sunmayı tercih etti.

Žižek bu istisnai dönemi bir kavşak noktası olarak görüyor ve bizi ileride ne tür bir dünyanın beklediğini merak ediyor. Dizginlerinden boşanmış bir para hırsının yüz binlerce cana mal olacağı ve ekonomik uçurumları büyütecek barbar bir kapitalizm mi yoksa belki de bir neo-komünizm mi?


İnsanlığı kendi yıkımından kurtarma çabalarımızda, yeni tür bir insanlık yaratıyoruz



“Virüs bulaşma tehdidi, bize yeni tür dayanışma biçimleri sağladı ve iktidar üzerinde denetim sahibi olma gerekliliğimizi netleştirdi,” diyor filozof ve sözlerine şöyle devam ediyor, “İnsanlığı özyıkımdan kurtarma çabalarımızda, yeni tür bir insanlık yaratıyoruz.”


Birincil tehdidin, hayatta kalmak için herkesin birbirine girdiği bir şiddet ortamına ve barbarlığa gidiş olduğunu düşünmüyorum. “İnsan yüzlü barbarlıktan” korkuyorum asıl. Bize zorla ve hatta sempatiyle dayatılan, toplumsal etiğimizin sacayaklarını ortadan kaldıran mesajlarla birlikte, uzmanların sunduğu kanıtlara dayandırılan insanlık dışı yollarla hayatta kalmak, medeniyetin ayakta kalması. Örneğin, yaşlı ve elden ayaktan düşmüşlerimizi ne yapacağız? Onlara maliyeti ne olursa olsun koşulsuz şartsız yardım edilmeli.



The Times of Israel, Slovenya’nın başkentinde dördüncü eşiyle birlikte yaşadığı evden, Žižek’le Skype üzerinden uzun ve zorlu bir mülakat gerçekleştirdi.

Pandemiyi bahane ederek komünizm propagandası yapmakla suçlandınız.

Yirminci yüzyılın eski model komünizminden söz etmiyorum. Totaliterlikten söz etmiyorum. Yeni bir ütopyacı hükümetten de söz etmiyorum. Burada ve şu anda neler olup bittiğini yazıyorum.

Geçtiğimiz yıl birileri Angela Merkel’in ve Emmanuel Macron’un epidemi zamanı politikalarını sosyo-politik bir çalışma planı olarak sınıflandırmış olsaydı, şu suçlamalarla karşılaşırdı: “Komünistsin! Delisin! Aklını kaçırmışsın!” Boris Johnson demiryollarını geçici olarak kamulaştırdı. Bunu sosyal-demokrat bir politika olarak sınıflandıranlar var.

Hayır. Bu çok daha fazlası. Trump bile kamuya milyarlarca dolar aktardı. Tıbbi tedarik söz konusu olduğundaysa, özel sektöre el konulabileceği duyurusu yaptı. Obama bu tür bir açıklama yapsaydı, Cumhuriyetçiler öfkeden çıldırmış olurdu.

Pratik olarak akıl karı görünmüyor.

Hükümetler solunum cihazı satın alıp maske dağıtmaya ve yurttaşları milyarlarca dolarla desteklemeye karar verdiğinde, bu yeni bir durumdur, keşfedilmemiş bir arazide yürüyoruz demektir. Bu fonlar hükümete asla geri dönmeyecek ve herkes bunu biliyor. Hükümetler, yurttaşlarını göz ardı edip, mevcut sistemle devam edemeyeceklerini fark ettiler.

-Ama bu, olağanüstü hallerde kendisini korumak için, görünüşte sosyalist yollar bulan bir tür sofistike kapitalizm olabilir. Öyle ki insanlar sisteme isyan etmesin.


Sürekli tehdidin eşlik ettiği daha kırılgan yaşamlar yaşamak zorunda olacağız


Bir yandan durumun geçici olduğuna ve benzersiz tedbirler gerektirdiğine ama bir yandan da kısa süre sonra eski politikalara geri dönebileceğimize inanan bir kapitalist sistem hata içindedir. “Yeni normal” farklı olacak. Sürekli tehdidin eşlik ettiği daha kırılgan yaşamlar yaşamak zorunda olacağız.

Mevcut sağlık krizinin kökenlerinin kendi içinde bağımsız olmayıp, devam eden ve geri döndürülemez çevreyle ilgili değişim sürecinin parçası olduğunu ileri süren filozof Bruno Latour’a katılıyorum.

-Nasıl olur da tek bir virüs, kitabınızda tarif ettiğiniz gibi, temel olarak ilkel olan, sofistike olmayan bir yaşam formu, onlarca yıldır yerleşmiş olan yerleşik düşünce kalıplarını değiştirebildi?

Sözünü ettiğim ülkeler arası işbirliği, naif bir yeden gelmiyor, her bir ülkenin egoist çıkarlarından yükseliyor. Hayatta kalma aracı olarak dayanışma. Amerika bile, dünyanın geri kalanıyla işbirliği yaparak kurtulabilir. Gazze’deki tekstil fabrikasının, seri şekilde maske ve İsrail’de satılan bazı ürünleri üretmeye başladığını duydum. Bu iki taraf için de bir kazan-kazan durumu demek.

İsrailli film yapımcısı dostum Udi Aloni, bana İsrail’in Filistinli yurttaşları içindeki liderlerin, şimdi İsrail kamuoyu tarafından daha pozitif değerlendirildiğini söyledi. Çünkü biliyorlar ki kendi hükümetlerinin aksine, bu Filistinliler insani dayanışmayı açıktan savundular. Koronayla mücadele tedbirleri nedeniyle zor durumda kalan işçilere, küçük işletmelere ve bireylerin mahremiyetine ve haklarına sahip çıktılar ve bunu o bireylerin etnik ve milli kimliğinden bağımsız yaptılar.

Ve inanılmaz olan şu ki liderlik, Ayman Odeh ve Aida Touma-Sliman, kesinlikle komünist bir geçmişe sahip. Eski komünizmi yeni bir yere taşımaları beni çok mutlu etti.

Bu günlere dair en iyi örnek, Udi Aloni’nin muhteşem filmi Why Is We Americans? (Neden Amerikalıyız?). Bu filmde Amiri Baraka’nın Marksist ailesini, şu anki protestoların arka planı olarak anlatıyor. Burada 1967’den 2020’ye kadarki devrimci fikirlerin evrimini net biçimde görebiliyorsunuz.

Sözünü ettiğiniz “neo-komünizm” bu mu?

Komünizm yirminci, yüzyıldan sonra nasıl ayakta kaldı ve kendini baştan yarattı? Denklemden Kuzey Kore’de ve Küba’da ifadesini bulan tuhaf biçimleri çıkaralım, elimizde kalan, otoriter komünizm ve kapitalizmin en acımasız noktada harmanlanması. Örneğin Vietnam ve Çin. Benim açımdan bu tür bir komünizm miadını doldurmuştur. Dolayısıyla benim karşıma bu komünizmle çıkmayın.

Pandemi, beş nokta avuç içi kalp patlatma tekniğinin bir çeşidi oldu.[1] İçinde yaşayacağımız yeni bir toplum düşünebilmek için, felakete ihtiyacımız var. Bunu yazılarımda ilk kullandığımdan bu yana, bu metafor daha gerçekçi hale geldi. Ülkelerin karantinaya son verip ekonomik ve sosyal yaşamı yeniden açması gerektiğinde, ne yapacaklarına dair hiçbir fikirleri olmuyor.

Birkaç gün önce eşimle birlikte Doc Martin adında bir İngiliz dizisini izledik. Neredeyse ağlayacaktım. Niye biliyor musun? Gündelik rutin (evden çıkma, insanlarla özgürce buluşma) artık hayal oldu neredeyse. Temel insan ilişkilerini asla hafife almamalıyız. Kendine sor, bugünlerde nasıl film çekiliyor? Mesafe kurallarına uyacaklar mı? Bugün gündelik rutin saydığımız şeyler, nostalji olacak.

-Kulağa korkunç geliyor bu.

Eşsiz bir tarihsel anın tam ortasındayız. Yaşamanın yeni bir yolunu bulmamız, yeni ritüeller icat etmemiz gerekecek. Korona önlemlerinin kaldırılmasını isteyen Amerikalı göstericileri eleştirmekle yetinmiyorum, onları anlamaya da çalışıyorum. Trajik bir durumdalar. Yaşamın bildikleri şekli uçup gitmiş durumda. Geri de gelmeyecek. Hem sol hem de sağ epidemi konusundaki bu gerçekliği anlamıyorlar ve onun sonuçlarını bütünlüklü olarak kabul etmeyi reddediyorlar.


Yaşamanın yeni bir yolunu bulmak, yeni ritüeller icat etmek zorunda kalacağız


-Salgın sizi nasıl değiştirdi?

Geçmişte olduğundan daha saf ve popüler biçimde yazmaya çalışıyorum. Bence bugün halka dönme zamanı.

Bu gerçek bir kayma mı yoksa bir strateji mi sadece?

Hümanizm daima benim bir parçam olmuştur. İnsanlar devrimden bahsettiğinde onlara, yüz binlerce protestocunun İstanbul’daki İstiklal Caddesi’nde veya Atina’daki Syntagma Meydanı’nda toplandığı anın ilgimi çekmediğini söyledim. İlgimi çeken şey, böylesi olaylardan sonra sıradan insanların yaşamının nasıl değişeceği.

Benim odak noktam bu oldu: sıradan insanlara saygı göstermek. Gündelik hayatın ayakta kalabilme mücadelesine gömülmüş olanlar; iş arayanlar, çocuğunun okul harcı için para arayanlar. Onların problemleri, komünizm ya da başka bir ideoloji değil.

Epidemi sırasında yaşamlarımızdaki değişimlerden söz ederken, bu konular bende panik yaratabiliyor. Dünyada herkes için yeterli gıda olacak mı? Kıtlık baş gösterdiğinde, insanlar birlikte çalışabilecek mi? Nasıl birlikte çalışabilirler? İklim krizinin daha başlangıcındayız ve ileride çok daha büyük sonuçları olacak. Bir sonraki sabah neye uyanacağız mesela?

-O zaman ertesi sabahı konuşalım mı?

Birincil tehdidin, hayatta kalmak için herkesin birbirine girdiği bir şiddet ortamına ve barbarlığa gidiş olduğunu düşünmüyorum. “İnsan yüzlü barbarlıktan” korkuyorum asıl. Bize zorla ve hatta sempatiyle dayatılan, toplumsal etiğimizin sacayaklarını ortadan kaldıran mesajlarla birlikte, uzmanların sunduğu kanıtlara dayandırılan insanlık dışı yollarla hayatta kalmak, medeniyetin ayakta kalmasıdır. Örneğin, yaşlı ve elden ayaktan düşmüşlerimizi ne yapacağız? Onlara maliyeti ne olursa olsun koşulsuz şartsız yardım edilmeli.

-Kitabınız, ülkelerin izlediği üç model olduğunu belirtiyor. Trump modeli ki buna “on binlerce cana mal olacak olsa bile ekonomiyi açmaya ve çalıştırmaya istekli olan dizginsiz ve barbar kapitalist yaklaşım” diyorsunuz, Avrupa’nın ümit vaat eden yaklaşımı ve Çin’in yaklaşımı. Avrupalıların yaklaşımı başarısız olursa ne olur?

O zaman umutsuzluk içinde yaşarız. Neden korkuyorum, biliyor musun? Yıllarca tamamen yalıtılmış halde yaşamaktan, sürekli hayal kurduğunuz, saatlerce Netflix izlediğiniz ve tüm zaman algınızı yitirdiğiniz bir dünyadan. Bu salgınla baş etmenin bir yolunu bulamazsak bu gerçekten olasılık dâhilinde.

İsrail’de hükümet Shin Bet iç güvenlik örgütünü, kovid-19’la savaşta görevlendirdi ve güvenlik örgütünün yetkilerinin, virüsle teması olanların bulunması için genişletilmesini istedi.

İstihbarat örgütlerinin herhangi birimizi izlemek için korona virüse ihtiyacı yok. Bunu zaten yapıyorlar. Dijital bir çağda yaşıyoruz. Akıllı telefonlar, internet… O dünya bizi kontrol ediyor. Halk tarafından düzenlenmek zorunda. Size saçma gelebilecek bir şey söyleyeyim: tahakküm zaten mevcut ama bir dönüşümden geçmesi gerekli. Şeffaf hale getirilmeli. Öyle ki insanlar ne zaman izlendiklerini bilebilsinler.

BDS (Boykot Et, Yatırımları Çek, Yaptırımlara Uy) hareketini kısmen desteklediniz. Eski İngiliz İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn’i de desteklediniz. Ve bu, insanların sizi İsrail karşıtı, hatta anti-semitik olarak yaftalamasına sebep oldu. Daha yakın tarihli olaraksa, Brezilya Dışişleri Bakanı Ernesto Araujo, The Times of Israel gazetesi editörüne, kitabınızın hiç de gizlemediği bir anti-semitik tonu olduğunu söyleyen bir mektup yazdı.

Gazze’nin kapatılmasını toplama kamplarına benzeten bir tweet attı ve şimdi dikkatleri bundan kaçırıp tepkileri bana yönlendirmek istiyor. Bu anlamsız!

Burada olan şey şu: anti-semitik bir sağ popülist lider, metnini manipülatif bir tarzda okuyor. Elbette karşılaştırma makul değil, bir sürü yalan söylenen bir sürecin devamı bu. Ben, “Çalışmak Seni Özgür Kılar”ın, Naziler tarafından çarpıtılmış iyi bir motto olduğunu yazdım. Bu sözleri Auschwitz’in giriş kapılarına koyduklarında, acımasız bir alaycılıktı yaptıkları. Evet, yaratıcı iş seni özgürleştirebilir, potansiyelini gerçekleştirmene yardım edebilir. Ama Naziler bu mottoyu, en insanlık dışı eylemleri meşrulaştırmak için kullandılar.

Ülkelerdeki karantina tedbirlerini, totaliterlik biçimi olarak görmüyorum. Bugün kendinizin ve başkalarının canını korumak için kendi kendinize karantina uyguluyorsunuz. Auschwitz’deyse zorla kapatılmıştınız ve sonra da sizi öldürüyorlardı. Ne sanıyor ki? Yahudilere şunu mu demişler? “Çalışın ve sonra evinize gideceksiniz,” Yahudiler de şey mi demiş, “Hayır, biz Auschwitz’de kalacağız.”

İsrail’deki ana akım yayınlar bile sizi ya anti-semitik ya da İsrail düşmanı olarak resmetti.
Beni anti-semitizmle suçlamak, ırkçı, sağ propagandanın, ilerici Yahudilere olan desteğimizi susturmak için yaptığı bir manipülasyondur. İlk kitabımdan başlayarak, her türden anti-semitizmi bir ırkçılık biçimi ve modeli olarak incelemeye onlarca sayfa ayırdım. Anti-semitizm karşısındaki mücadelem, Filistinlilerin hakları için verdiğim mücadeleyle aynıdır ve birdir.


İsrail’i destekleyen birinin bir anti-semitik olması ihtimali, İsrail’i eleştiren birinden daha yüksektir.



Avrupa’da anti-semitizmin canlı ve ayakta olduğunu daima vurguladım. Avrupa’daki aşırı sağ partiler ki bunlar Filistinlilere karşı savaşında İsrail’i destekliyorlar, Yahudilerin Avrupa’da değil İsrail’de yaşamasını istiyorlar. Korkunç Norveçli toplu katliamcı Anders Behring Breivik bile, “Araplara karşı İsrail’i destekliyorum ama burada çok fazla Yahudi var ve buradan gitmeleri gerek,” demişti. İsrail’i destekleyen birinin anti-semitik olması ihtimali, İsrail’i eleştiren birinden daha yüksektir.

Çağlar boyunca, Yahudilik neredeyse radikal bir görüş olarak algılandı. Anayurtları olan diğer halkların aksine, Yahudiler yüzlerce yıl topraksızdılar. Bir değerler sistemiyle, toprakla değil kültürle bir araya gelen ve tanımlanan bir halk modeli, benim gözümde hümanist bir fikirdir.
Dolayısıyla, Yahudiler Avrupa Aydınlanmasında büyük bir rol oynadılar, sosyalist ve komünist devrimlerde de öyle. Onlar olmasaydı Avrupa bugün olduğu yere ulaşmış olmazdı.

Biz Yahudiler gibi olacağımıza, Siyonist Yahudiler bizim gibi oldu. Yani, İsrailli Yahudilerin kimliği, mutlak şekilde toprağa bağlıdır ve işlerin şu anki haliyle, bu kimlik, kendilerini İsrail yasası uyarınca yerlilerden ayrıcalıklı bir ırk olarak gördükleri bir toprak parçasıyla tanımlıdır.

[1] Zizek’in “Kill Bill 2” filminin sonunda çıkan “Five Point Palm Exploding Heart Technique” terimini kullanması, dünya çapında tanınan ticari markalarından biri haline geldi. Filmde Beatrice (Uma Thurman) ve Bill (David Carradine) birbirlerine meydan okurlar. Bill, Beatrice’e bir kılıçla saldırır ve kendini birbiri ardına beş hızlı darbeden oluşan Pai Mei adlı Çin dövüş sanatları eğitmeninden kalbin bölgesine öğrendiği bir teknikle savunur. O andan itibaren Bill beş adım attığında kalbi patlayacaktır. Saldırıdan sonra Bill, Beatrice ile sessiz bir konuşma yapar; sonra yürür ve ölür.


Derleme: Tanju Aşanel Düzeltme: Deniz Vural


Bir Yorum Yazın