NEDEN OKUNMALI? Atanamayan öğretmenler, eğitim fakültelerinin müfredatının ve eğitiminin çağdaş eğitim kriterlerine uygun olup olmadığı, eğitimde fırsat eşitsizliği, özel okulların ticarethaneye dönüşmesi, ortalama 14 ayda bir yapılan sistem değişikliği, okulların fiziksel yetersizliği ve bunun gibi yüzlerce sorunun yanı sıra, en büyük problemin, okulların uzaktan eğitimle mi yüz yüze eğitimle mi olacağı tartışılır. Nitekim PISA verilerine göre, Türkiye’nin yıllar içindeki durumuna baktığımızda, Türkiye’nin araştırmaya dahil olduğu 2003 yılından bu yana okuma, matematik ve fen bilimleri alanlarının tümünde, OECD ortalamasının altında kaldığını görüyoruz. Türkiye’de yeni ders yılı Ağustos ayı sonunda ve sadece dijital olarak başladı. Aslında 21 Eylül’den itibaren tüm çocukların sınıflara dönmesi planlanıyordu ama bu plan iptal oldu. Şimdilik sadece anaokulu ve birinci sınıfların okula gelmesi isteniyor, diğer sınıflar internet üzerinden eğitim almayı sürdürecek. Artan vaka sayıları ve toplumun özdenetim sorunu nedeniyle, kamuoyunda okulların hiç açılmaması gerektiği tartışılıyor.
Okuma süresi: 6 dakika
Pandemi öncesinde de tartışılan konulardan biriydi uzaktan eğitim. Okulsuz eğitimi savunan pek çok kişinin argümanı şuydu: “Öğrenme her yerde olabilir. Kitaplar, internet, aile, müzeler, geziler ve doğanın kendisi birer eğitim materyalidir. Kısacası hayatın kendisi bir okuldur.”
Okulsuz Toplum ve Ivan Illich: “Okul, toplumu bu haliyle kabul etmemizi sağlayan reklam ajansıdır.”
Bu konuya daha farklı bir yaklaşımı olan Ivan Illich, “Okulsuz Toplum” ve “Hidden Curriculum (Gizli Müfredat)” kitaplarında okulun, statükonun korunmasını sağlayan araçlardan biri olduğunu iddia eder. Ona göre günümüzdeki okullar eğitimi açısından etkisiz olduğu kadar, bölücü bir nitelik de taşıyor. Hatta şu ünlü sözü söyler: “Okul, toplumu bu haliyle kabul etmemizi sağlayan reklam ajansıdır.”
Ivan Illich’e göre en iyi toplum, okulun insanları kalıplara sokmadığı, bireylerin kendi çevrelerinde süregelen sosyal olaylara katılarak ve bizzat kaynağından bilgiyi edinerek öğrenmelerini sağladığı, okulsuz bir toplumdur.
2002’ de yaşamını kaybeden Avusturyalı filozof ve toplumbilimci Illich, pandemide eğitim konusundaki çuvallamamızı görememekle birlikte, gelecekte “Okulsuz Toplum”a geçiş konusunda oldukça umutluydu.
Illich’e göre gelecekte geleneksel okullar olmayacak, okullar bütünüyle ortadan kalkacak. Onun yerine eğitimde “açık okul” kavramı işlevsellik kazanacak. Böylece okullar, içinde her türlü aracı barındıran bir çeşit öğrenci merkezlerine dönecek.
Michel Foucault’nun bu konudaki düşüncesine göre, toplumların iktidarca şekillendirilmesinde, diğer bazı bilimlerle birlikte, okullar ve hapishaneler başlıca mekanizmalar olarak dikkat çeker.
Pandemi nedeniyle zorunlu “okulsuz eğitim”
Son 18 yılda 15 defa eğitim sistemini değiştiren Türkiye’de, pandemi nedeniyle okullar henüz yüz yüze eğitime geçmedi. Türkiye’de yeni ders yılı Ağustos ayı sonunda ve sadece dijital olarak başladı. Aslında 21 Eylül’den itibaren tüm çocukların sınıflara dönmesi planlanıyordu ama bu plan iptal oldu. Şimdilik sadece anaokulu ve birinci sınıfların okula gelmesi isteniyor, diğer sınıflar internet üzerinden eğitim almayı sürdürecek. Artan vaka sayıları ve toplumun özdenetim sorunu nedeniyle, kamuoyunda okulların hiç açılmaması gerektiği tartışılıyor.
Devletin kendi televizyonundan yaptığı eğitimleri gören pek çok veli, zaten küçük çaplı bir şaşkınlık yaşamıştı. Bunun yanı sıra, bu eğitime dahi ulaşamayan hatırı sayılır ölçüde öğrenci var.
Yorumculara göre tehlike çanları çalıyor.
Hükümete yakın görüşleriyle bilinen Milliyet gazetesinde Abbas Güçlü: “Daha iyi bir eğitim, tüm çocuklarımızın, yaşam hakkından sonra gelen en temel hakkı. İşte bu nedenle, yüz yüze eğitimde sağlayamadığımız fırsat eşitliği ve ulaşılabilirliği, en azından uzaktan eğitimde gerçekleştirelim. Bu sadece görev değil, anayasal bir zorunluluk,” diyor.
Hükümete yakın görüşleriyle bilinen Yeni Şafak gazetesinde Turgay Polat: “Sürekli söylüyorum, eğer okullar açılmazsa, çok büyük kayıplarımız olacak. Bu yüzden açma konusunu çok düşünmeli ve planlamalıyız. Nasıl açardık ve açabiliriz. Bir, vaka sayılarını baz alarak il bazında, ilçe bazında açabiliriz. Hatta her ile ve ilçeye vaka hedefleri koyarak, toplumsal denetim yaratabiliriz. İki, her okulu beşe bölüp, her gün bir grubu okula getirip, okul soğukluğunu giderebiliriz,” diyor.
Eğitimdeki tek sorunumuz okullar mı?
Atanamayan öğretmenler, eğitim fakültelerinin müfredatının ve eğitiminin çağdaş eğitim kriterlerine uygun olup olmadığı, eğitimde fırsat eşitsizliği, özel okulların ticarethaneye dönüşmesi, ortalama 14 ayda bir yapılan sistem değişikliği, okulların fiziksel yetersizliği ve bunun gibi yüzlerce sorunun yanı sıra, en büyük problemin, okulların uzaktan eğitimle mi yüz yüze eğitimle mi olacağı tartışılır.
Nitekim PISA verilerine göre, Türkiye’nin yıllar içindeki durumuna baktığımızda, Türkiye’nin araştırmaya dahil olduğu 2003 yılından bu yana okuma, matematik ve fen bilimleri alanlarının tümünde, OECD ortalamasının altında kaldığını görüyoruz.
Avrupa eğitimde “Normal düzen”e geçti
Avrupa’nın neredeyse tüm ülkelerinde, yeni eğitim öğretim yılı geçen hafta başladı. Okullarda pandemiye rağmen mümkün olduğunca normal bir gündelik işleyiş izlenmesinin mümkün olup olmadığı konusunda, şiddetli fikir ayrılıkları oldu.
Pandeminin çelişkisi
İtalya’da çocuklar önümüzdeki pazartesiden itibaren, sokağa çıkma kısıtlamasından sonra ilk kez okula dönüyor. Corriere della Sera gazetesinden Paolo Giordano, “Herkeste korku, sevince baskın gelmiş,” diyor.
“Pazartesi gününden itibaren okul personeli, en ön cephede yer alacak. Onlarla beraber, semptomsuz enfeksiyon yaftasını taşıyan sekiz milyon öğrenci de oldukça önemli bir psikolojik strese maruz kalacak, zira okulda aldıkları virüsü evde ebeveynlerine, dede ve ninelerine bulaştırabileceklerini biliyorlar. (…) Şu ana kadar güvenlik mesafesini korumayı bilsek de pazartesiden itibaren bu iş çok daha zor, hatta imkansız olacak. (…) Pandeminin bir başka çelişkisi: Okullar, toplumun bağ dokusu oldukları için, yeniden açılması gerekiyor; ancak tam da toplumun bağ dokusu olmaları nedeniyle, onları açmaktan bu derece korkuyoruz.”
Gece kulübünde eğlenceye evet, okul kutlamasına hayır
Tages-Anzeiger, İsviçre’deki bazı okul ve kreşlerin, ilk gün ebeveynlerin çocuklarına eşlik etmesine neden izin vermediğini sorguluyor:
“Kulüplerde, eğlence mekanlarında bin kişiye varan bir insan kitlesinin bir araya gelmesine izin veriliyor. Özellikle kreş yaşındaki ve ilkokul birinci sınıftaki çocuklar söz konusu olduğunda, İsviçre’nin nispeten cömert korona düzenlemeleri, kimi yerde kaygıdan kaynaklı acımasız uygulamalara dönüşebiliyor. Bunun yanlış bir uygulama olmasının bir diğer nedeni, sorunsuzca riskleri asgariye düşürecek önlemler konusunda uzlaşılabilecek olması. Örneğin ebeveynlerden sadece birisi çocuğa eşlik edebilir, yetişkinlere maske zorunluluğu getirilebilir ve enfeksiyon potansiyeli olan, havada uçuşan parçacıkların yoğunlaşmasını önlemek için pencereler hep açık tutulabilir.”
Cesaretimizle örnek olma zamanı
Çekya gazetesi Deník, yeni eğitim öğretim yılında, önlemlerin keskinleştirilmesini yapıcı bulmuyor:
“Enfeksiyonlu hasta sayısı yükselirken, hastaneye kaldırılanların, özellikle ağır vakaların sayısında herhangi bir artış görülmüyor. Testi pozitif çıkan insanların çoğu hafif semptomlar gösteriyor ya da hiç göstermiyor. Mart ayında Avrupa’da en ağır kısıtlamaları yürürlüğe soktuğumuzda, eleştirilmiş ve alaya maruz kalmıştık. Ancak diğer ülkeler gecikmeli de olsa bizim kurallarımızı devraldılar şimdi. Bu kez de göstereceğimiz cesaret örnek olabilir. Üstelik insanlar, Mart ayında özgürlüklerinin kısıtlanmasını kabul etmişti; çünkü bunun sağlığın korunması açısından, yerinde bir önlem olduğuna inanmışlardı. Gereksiz yasaklarsa, herkesi tahrik etmeye yarar ve yeni protestoların önünü açar.”
Kökten budama kaygısı
Lapin Kansa, Finlandiya’da okulların zorluklar eşliğinde açıldığını yazıyor:
“Yerel yönetimlerin mali sorunları daha Korona öncesinde büyümüştü ve şimdi birçok belediye, okul ağının reformdan geçirilmesini düşünüyor. Yerel yönetimler mali durumlarını kontrol altına alabilmek için, sadece okulları kapatmayı düşünmüyor. Öğretmenler sendikasının açıklamalarına göre, en az 49 belediye öğretmenleri işten çıkarmayı ya da bunları kısa süreli çalışmaya geçirmeyi planlıyor. (…) Ekonomik sorunlara ilave olarak korona, okula devamı da olumsuz etkiliyor. Şu sıralar olağanüstü sayıda büyük sorunlarla boğuşulduğu hissine kapılıyoruz.”
Normale dönüş sorumsuzluktur
Deutschlandfunk, kimi siyasetçilerin, Almanya’da okul eğitiminin Korona öncesi olduğu gibi devam etmesini düşünmesi karşısında dehşete düşmüş:
“Korona salgınında bugüne değin yürütülen örnek kriz yönetimi, birkaç hafta içinde riske atılmış olabilir. (…) Birçok veli ve öğretmen, haklı olarak öfkeli ve ne yapacaklarını bilmez halde. Okulların açıldığı şu günlerde üstlendiğimiz riski hesaplamak mümkün değil. (…) Tatil öncesi dönemin kurallarına uymak ivedilikle tavsiye edilir: Sınıfların yarısının yüz yüze, diğer yarısının çevrimiçi ders yapacak şekilde bölünmesi. Bulaşma riski çok nadir dile getirilen öğretmenler açısından da tehlikeyi azaltacak bir çözüm bu.”
Uzaktan eğitim okulun yerini tutamaz
The Irish Times: “Bütün risk ve sorunlara rağmen, sonbaharda okulların tamamen açılması birçok kötü alternatif arasında en iyisi,” diyor:
“Birçok öğretmen ve az sayıda öğrencinin sağlık sorunları var. Bunlardan sadece önemli ölçüde tehlikede olanlar evden çalışabilecek. Öte yandan okulları açmamak da büyük bir risk barındırıyor. Bütün o cansiperane çabalara rağmen, uzaktan eğitim okulun yerini asla tutamaz. Okullar kapalı kalırsa gençlerin psikolojisi bozulacak, eğitimlerinin göreceği zararı söylemeye bile gerek yok. Ekonominin çökmesi en yoksulların daha da dezavantajlı duruma düşmesine neden olacak. Bu yüzden okulların yeniden açılması, kötülerin içindeki en iyi alternatiftir.”
Çocuklarımız “karantina nesli” olmasın
DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge, ekonomi gazetesi L’Echo‘nun kendisiyle yaptığı bir söyleşide, “Korona gençliği” için endişelerini dile getirdi. Gazete bu çocukları kurtarma çağrısı yapıyor:
“Bu süreci, uzun süreli işsizlikle karşılaştırabiliriz: İki yıl işsiz kalınca istihdama yeniden katılmak çok zor telakki ediliyor. Yeni öğrenim yılına da bu alarm veren çerçeveden bakmak gerek. Derslerin optimal bir şekilde planlanması, öğrencilere verilecek rehberlik hizmeti, (öncelikle çevrimiçi eğitime yönelik olarak) müfredatın geliştirilmesi, iş hayatına hazırlık. Zor durumda olan bu gençlere yeni bir güç aşılamak gerek. (…) Bu, sağlığı tehdit eden tehlikeye yarattığı bıkkınlığı aşmak ve gençliğimizin bir ‘karantina nesline’ indirgenmesini önlemek için bir öncelik olmalıdır.”
