NEDEN OKUNMALI? Paleontologlar şu soruyu yanıtladılar: “Bundan milyonlarca yıl sonra hangi türlerin var olabileceğini tahmin etmek için, yaşamın zaman içinde nasıl değiştiğine dair bildiklerinizi uygulayabilir misiniz?” Amaç, bugünden önce Dünya’da yaşamı hangi süreçlerin şekillendirdiğini ve aynı faktörlerin gelecekte yaşamı nasıl değiştirebileceğini anlamaktı.
Okuma Süresi: 14 dakika
Hayatlarını geçmişi inceleyerek geçirenlere ulaşmak ve onlardan geleceği tahmin etmelerini istemek biraz alışılmadık bir durum. Ancak bazı paleontologlar sorumuzu yanıtlamaktan mutlu oldular: Bundan milyonlarca yıl sonra hangi türlerin var olabileceğini tahmin etmek için, yaşamın zaman içinde nasıl değiştiğine dair bildiklerinizi uygulayabilir misiniz?
Amaç, geleceği %100 doğrulukla tahmin etmek değildi. Bunun yerine, bugünden önce Dünya’da yaşamı hangi süreçlerin şekillendirdiğini ve aynı faktörlerin gelecekte yaşamı nasıl değiştirebileceğini anlamak istedik.
Söyleşi yaptığımız bilim insanlarından biri, bu gezegendeki tüm türlerin birbirine bağlılığından açıkça bahsediyor. Biraz daha net söylersek, bugün hiçbir şeyin tesadüfen olmadığını biliyoruz. Şu anda bildiğimiz her şey, bizden önce gelen her şeyin bir sonucudur. Bu şaşırtıcı bir zihinsel egzersiz: Dünyayı bu noktaya getiren onca zamanı, değişimi ve evrimi kavramaya çalışmak.
Soru şu: Sırada ne var?

Tennessee Üniversitesi’nden Dünya ve Gezegen Bilimleri paleontoloğu Stephanie Drumheller:
Timsahlar (Alligator ve krokodiller), “dinozorların zamanından beri değişmemiş yaşayan fosiller” olarak bilinirler. Bu özel ifade şekli, timsah paleontologlarını öfkelendirmek için harika bir yoldur; çünkü timsah, soy ağacında pek çok eğlenceli tuhaflık bulmak için, çok fazla araştırma yapmak gerekmez. Yüzgeçli deniz timsahlarının yanı sıra, koşan ve uzun bacakları olan tamamen karasal timsahlar da var olmuştur. Korkak, makul ölçekte dişleri ve zayıf küçük çeneleriyle her şeyi yiyen ya da otçul timsahlar da olmuştur. Ağır zırhlı timsahlar, geniş, düz başlı ve küçük çivi benzeri dişleri olan timsahlar, minik timsahlar, dev timsahlar, her türden uçuk kaçık şey vardı. Soy ağacında yeterince geriye giderseniz, iki ayak üzerinde dolaşan ve bir çeşit dinozor taklidi gibi görünen uzak timsah akrabalarınızı bile bulabilirsiniz.
Timsahların değişmez olduğu fikrini uyandıran şey, şu anda çeşitliliklerindeki düşüş ve yaşayan timsahların hepsinin yarı suda yaşayan, avını şaşırtmak için kütük gibi davranıp pusu kuran varyasyonlarının olması. Timsahların fosil akrabaları da dinozor çağına kadar ekosistemlerindeki bu rolleri doldurdular ancak doldurdukları tek boşluk kesinlikle bu kadarla sınırlı değildi.
Timsah çeşitliliğinin jeolojik zaman boyunca nasıl değiştiğine bakabilir ve neden bazı dönemlerde daha fazla çeşitte, diğerlerinde daha az çeşitte timsahlar gördüğümüzü anlamak için iklime göre haritalama yapabiliriz. En geniş anlamıyla, iklim ısındığında timsahlar yayılır ve çeşitlenir. Paleoiklim sıcakken, gerçekten yüksek enlemlerde timsah fosilleri buluyoruz. Hava soğuduğunda soylar ölür ve hayatta kalanlar daha sıcak bölgelerde yoğunlaşır. Jeolojik olarak konuşursak, buzul döneminden daha yeni çıktık, bu yüzden zorlu bir dönemden geçen modern bir çeşitliliğe bakıyoruz.
Gelecekte neler olabileceğini tahmin etmek zor, ancak spekülasyon yapmak eğlenceli olabilir. Timsahlarla ilgili ilginç şeylerden biri, bahsettiğim tüm bu tuhaf çeşitliliğin soyağacında kısıtlanmamasıdır. Demek istediğim, soy ağacında tüm deniz timsahlarının olduğu tek bir dal, hem otobur hem etobur olanların olduğu tek bir dal veya sörf tahtası başlı olanların tek bir dalı yok. Her yerde ortaya çıkıyorlar. Bu yüzden timsahlar oldukça uyumludur ve bazen (özellikle karşılaştırma temeli yalnızca günümüzde hayatta kalanlarsa) hiç beklemeyeceğiniz ekolojik rollere girerler.
Uzak gelecekte timsahların daha eğlenceli paleontolojik rollerinden bazılarına tekrar bürünebileceğini görebiliyorum: denizde yaşayan, karada yaşayan, solungaçlı, otçul, vb. Beklenmedik boşlukları doldurmada çok başarılılar ve geçmişte hayatta kalmak konusunda ne kadar başarılı olduklarını kanıtladılar.
Bir örnek olarak, Amerikan timsahları gerçek bir başarı öyküsüdür, insanlar bazen “nesli tükenmekte olan” olarak sınıflandırıldıklarını unuturlar. Şimdiden menzillerini genişlettiklerini görüyoruz. Oklahoma gibi yerlerde, insanların kafasını uçuran vahşi timsahlar bulabilirsiniz.

Cogstone Resource Management’ın saha direktörü Ashley Leger:
Her zaman bir paleontoloji döngüsü olmuştur ve bence bu tek bir sabitle ilişkilendirilebilir: iklim değişikliği.
Gezegenimizin mevcut iklim değişikliği hızı emsalsiz ve büyük ölçüde antropojenik faktörlerden kaynaklanıyor. İnsani faktörler nedeniyle Dünya’nın floralarında ve faunalarında bazı belirgin değişiklikler görmeye başlayacağımızı düşünüyorum. Bunun bin yıl, yüz bin yıl veya milyonlarca yıl içinde mi gerçekleşeceğinden emin değilim. (Tahmin etmem gerekirse, daha sonra değil, daha erken olacağını düşünüyorum.)
Dünya ısındıkça bitkiler yavaş yavaş değişmeye başlayacak. İğne yapraklı ağaçlar mücadele edecek. Palmiye ağaçları ve kaktüsler gelişecek. Çayırlar yavaş yavaş küçülmeye başlayacak ve gittikçe daha kurak hale gelecek. Su kaynaklarının yakınında bol yaşam olacak ve zengin, yeşil bitki örtüsünün çoğunun gelişeceği yer de burası olacak.
Memeliler: Megafauna hayvanlarının (geyiklerden fillere kadar her şeyi dahil ediyorum) iki seçenekten biriyle karşı karşıya olduğuna inanıyorum. Ya nesilleri tükenecek ya da küçülecekler. Büyük vücut boyutlarını korumaları için yeterli bitki örtüsü olmayacak ve gittikçe küçülecekler.
Oligosen’de (33,7 milyon yıl önce ila 23,8 milyon yıl önce arası yaklaşık 10 milyon yıl süren paleojen dönemi) sadece 12 inç (yaklaşık 30 cm) uzunluğunda geyikler vardı. Bence büyük memeli nüfusu hayatta kalacaksa bile, zamanla önemli ölçüde azalacak. Küçülme ve yok olma arasındaki belirleyici faktör, iklimi değiştirme hızımıza doğrudan bağlı olacak. Mevcut hızda devam ederse, büyük olasılıkla nesillerinin tükenmesi söz konusu. İklim değişikliğinin hızını yavaşlatabilirsek, megafaunanın (zoolojide megafauna, büyük ya da dev hayvanlar için kullanılan bir terim. Büyüklüğü belirlemekte kullanılan en yaygın sınırlar 45 kg ila 100 kg’dır. Bu sınırlamalar dahilinde çok büyük olduğu düşünülmeyen ak kuyruklu geyik ve kızıl kanguru gibi türler ve hatta insan da bulunur) uyum sağlamak ve küçülmek için zamanı olabilir. Ayrıca, daha sıcak iklimler için adaptasyona sahip memelilerin, bu gelişen dünyada çok daha iyi performans göstereceğini düşünüyorum. Vücut ölçüsü küçülür, kürk incelir ve kısalır, gözler küçülür (su kaybını azaltmak için, çünkü daha sıcak bir ortamda gözlerde nem kalmayabilir), kulaklar büyür (yiyeceklerin nerede olduğunu dinleyerek bulmak ve kendilerini soğutmak için).
Afrika filleri serinlemek için dev kulaklarını kullanırlar. Kulakları kılcal damarlarla doludur ve sıcakken kanı soğutmak için kulaklarını çırparlar. Zaten ısıya daha iyi adapte olmuş durumdalar. Bu nedenle, Afrika fillerinin hayatta kalması ve uyum sağlaması (diğer bir deyişle küçülmesi) Asya fillerinden daha olası. Kutup ayıları ölüme mahkum görünüyor ancak sıcağa daha iyi adapte olan güneş ayısı muhtemelen adapte olacaktır. Daha kısa tüylü hayvanlar (antilop gibi), daha uzun tüylü hayvanlardan (Rocky Mountain keçileri) daha başarılı olacak. Sanırım, öncelikle soğuk ortamlara adapte olmuş memeliler yok olacak. Ilıman iklimlerde yaşayanların yeni iklime adaptasyon şansı daha fazla.
Kuşlar: Bence kuşlar daha da büyüyecek. Çok hareketli oldukları ve yeni alanlara uçabildikleri için, yiyecek bulma şansları daha yüksek olacak. Ayrıca memeliler küçülmeye başlarsa bu, kuşların yemesi için daha fazla küçük hayvan olacağı anlamına gelir. Böylelikle daha uzağa uçabilmek için, kuşların daha büyük göğüs kasları olacağını düşünüyorum. Ayrıca yumurta kabuklarının sıcağa karşı korunmak için, çok daha kalın hale geleceğini düşünüyorum.
Balıklar: Suyun yeni bir sıcaklık değişimine asimile olması daha uzun zaman alır. Okyanus faunalarının uzun süre görece sabit kalacağını düşünüyorum. Daha büyük canlılardan bazıları, besin kaynakları nedeniyle mücadele edecek. Mavi balina büyük bedenini korumakta zorlanacak, çok sayıda fok yiyen katil köpekbalıkları gibi hayvanlar da mücadele edecek. Sanırım fok popülasyonu azalacak ve böylece orkalar ve köpekbalıkları küçülecek. Çok derin deniz canlıları muhtemelen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Buzullar eridikten sonra derinde soğuk su akışı olmayacak. Derin deniz canlılarının uyum sağlamak için zamanları olmayacak ve nesli tükenecek diye düşünüyorum.
Böcekler: Bunu düşünmek beni ürpertiyor. Pek çok böcek sıcak ve nemli havayı gerçekten sever. Gezegen ısınmaya devam ederse, daha fazla buz örtüsü eriyecek ve ısıyı emmek için gittikçe daha fazla su olacak. Bu olurken, gittikçe daha fazla su buharlaşacak ve Dünya çok nemli hale gelecek. Böylece böcek popülasyonu patlayacak. Bu aynı zamanda tüm bu böceklerle ziyafet çekecek sürüngen popülasyonunu da besleyecek. Ve böcekler hakkında söyleyeceğim tek şey bu, çünkü şimdi kaşınıyorum.
İnsanlar gezegenimize büyük bir zarar verdi. Bence, tabiat ana sert bir yaşlı kadın ve buna karşı koyacak. Şu anda başka bir megafauna yok oluşuyla karşı karşıya olabileceğimize gerçekten inanıyorum. Dürüst olmak gerekirse, Dünya’nın diğer hayvan türleri, insanların nesli tükenirse daha iyi olacak. Doğal ortamı çok fazla yok ediyoruz ve her şeyi avlıyoruz. Avlanan memeliler (örneğin geyik ve ayı) küçülmeye devam ederse, insanlar gittikçe daha fazla avlanıyor olacak.
Paramı tek bir türe yatırmak zorunda olsaydım, at nalı yengeçleri üzerine bahse girerdim. At nalı yengeçlerine bakarsanız, zamanla çok çok az değiştiler. Bence onlar “mükemmel” türler. Çok fazla büyümezler, böylece diyetlerini sürdürebilirler. Dış etkilere maruz kalan vücutlarının çoğu koruma amaçlı kabukları ve suda yaşıyorlar. Sular daha yavaş değişecek ve uyum sağlamaları için onlara daha fazla zaman verecek. Ayrıca, kanları laboratuvarlarda kopyalanamayan ve iyileştirici özellikler gösteren eşsiz bir yapıda. Gezegenimiz neye maruz kalırsa kalsın, bu harika hayvanları daha iyi bir duruma getirecek.

Jingmai O’Connor, paleontolog, Çin Bilimler Akademisi Omurgalı Paleontoloji ve Paleoantropoloji Enstitüsü kıdemli profesörü
Kitlesel bir yok oluştan bahsettiğimizde, genellikle beş milyon yılı kastederiz. Bunu jeolojik kayıtlarda görebiliriz. Tüm dünyada beş milyon yıllık yaşamdan yoksun bir dönemi kaydeden kayalarda bunu görüyoruz. Yani tüm bu fosilleri, bu zengin çeşitliliği görüyorsunuz ve sonra birden bire bu yok olma bölgesine giriyorsunuz ve her şey birden yok oluyor. Sonra beş milyon yıl sonra, tabii biraz farklı bir faunaya sahip olmasına rağmen, her şey geri dönüyor. Bazı soyların hayatta kalmış olması gerektiğini bildiğimiz, “sığınma” dediğimiz bu teorik yerlerden bahsediyoruz. Koşullar tekrar uygun olduğunda, normal nüfus seviyelerine geri döndüler.
Yaklaşık 66 milyon yıl önce meydana gelen Kretase sonu tükenişinden sonra, büyük dinozorlar yok oldu. Ancak bir kuş silsilesi hayatta kaldı. Sadece bir kuş türünü kastetmiyorum, bir soy içinde bir sürü tür vardı. Neornithes (esasen taç kuşlar) olarak adlandırılan bu soy, günümüzde yaşayan çok çeşitli kuşların neslinin tükenmesinden sonra çeşitlilikte patlama yaşadı. Kuşlar, karadaki en çeşitli omurgalılar grubu. Bu büyük etoburlardan sonra dinozorların nesli tükendi, sonra kuşlar bu boşluğu işgal edecek şekilde evrimleşti. Paleosen’deki harika bir örnek, “terör kuşları” (Phorusrhacids) olarak adlandırılan bu büyük kuşlardır. Uçamazlardı ve bir metre uzunluğa kadar kafatasları vardı. Daha önce kuş olmayan dinozorlar tarafından işgal edilen karasal avcının bu ekolojik boşluğunu işgal ettiler.
Böyle bir şeyin muhtemelen tekrar olacağını düşünüyorum. Büyük memeli yırtıcıları yok edin, kuşlar kesinlikle hayatta kalacaktır. Başka yırtıcı hayvanların yokluğunda kuşlar daha çok yerde dolaşmaya başlayabilir, kaçmak için uçmaları gerekmez. Ve kuşların uçması gerekmiyorsa, boyutları artabilir. Uçuş, vücut ölçünüzü kısıtlıyor. Uçabilmek için gerçekten hafif olmalısınız çünkü uçmak enerji açısından çok zahmetli. Öyleyse muhtemelen terör kuşu gibi bir şeyimiz olacak ki bu düşünülmesi gereken güzel bir şey.
Altıncı kitlesel yok oluşun içinde olduğumuz ve bunun, çevresini aktif olarak yok eden bir türün neden olduğu ilk kitlesel yok oluş olduğu kanıtlandı. Sorulan bir soru, yüksek zekâlı bir tür yeniden gelişecek mi? Her şey hayatta kalmakla ilgili ve eğer zekamız kitlesel bir yok oluşa yol açıyorsa, o zaman benim argümanım bunun hayatta kalmak için mutlak iyi bir şey olmadığı. Muhtemelen kendimizi yok edeceğiz. Böylesi bir zekânın tekrar yükselmesi pek olası değil, özellikle beyinleri büyümüş olan bu diğer soyların hepsini ortadan kaldırırken. Aslında bir virüs gibi davranıyoruz. Bir virüs, ev sahibini öldürene kadar ev sahibinde çoğalır. Yaptığımız şey bu. Tabii ki insanlığı seviyorum. Bence bu harika, yapabileceğimiz birçok şey var. Ama her zaman söylediğim bir şey, insanların son derece miyop olduğudur. Büyük resme bakmıyoruz. Ne yapıyoruz ve yarattığımız sorunlarla nasıl başa çıkacağız? Yani, bir zekâya sahibiz ama onu gerçekten zeki bir şekilde kullanmıyoruz.
Ben kaderciyim. İnsanların hayatta kalma umudu olduğuna inanmıyorum. Kesinlikle yok olmaya mahkumuz. Ve maalesef yanımıza birçok şey götürüyoruz. Bu en talihsiz ve trajik kısım: Bu güzel Dünyayı mahvediyoruz. Ancak paleontologların dediği gibi, beş milyon yıl sonra her şey tekrar normal olacak!

Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’ndeki Sackler Karşılaştırmalı Genomik Enstitüsü’nde küratör yardımcısı Jessica Ware, Richard Gilder Graduate School’da yardımcı doçent, Dünya Yusufçuk Derneği Başkanı ve Amerika Entomoloji Derneği başkan yardımcısı
Gezegendeki tüm türler birbirine bağlıdır. Canlı hiyerarşisinde bazı basamakların yok olacağı, bazı boşlukların açılacağı ve sonra belki de bitlerin yükseleceği bir gelecek hayal edebilirsiniz. Şu anda önemsizler (belki önemsiz değiller, baş belası) ama tür sayısı açısından, çok çok küçük.
Vücudumuzda bulunabilecek birkaç farklı bit türü var. Bir besin kaynağı olduğu sürece, muhtemelen çeşitlendirmeleri için her zaman yer olacak. Ancak gelecekte insanlar hala burada değilse, o zaman bu tür bitler için koşullar değişecek.
Bu bitlerin nereye gittiğini izleyerek temelde insan göçünü takip edebilirsiniz. Ancak insanlar bir şeyleri hareket ettirmiyorsa, o bit türleri izole olur ve izole olduklarında mutasyonlar biriktirirler. Arka plan mutasyonu yaşamda sürekli olarak gerçekleşir; ancak diyelim ki bir lav nehriyle ayrılmış iki popülasyonu hayal ederseniz, biriken mutasyonlar sonunda popülasyonlar arasında farklılık gösterecektir, bu bir çeşit türleşmedir.
Kuşlar ve diğer memeliler, bitler için bir besin kaynağı sağlamaya devam ederek gelecekte hayatta kalırsa, kim bilir belki bitlerin yükselişi olur.
Bence insan varlığının büyük bir kısmı bize benzeyen şeyleri belgelemeye odaklanmış durumda. Dört ayaklı şeyleri seviyoruz. Dört bacağı olan şeyleri seviyoruz. Böcekler, dünyadaki en bol organizma olsalar bile, çok az takdir ediliyorlar. Yüz binlerce sinek türü var. Çok hızlı mutasyon oranlarına sahipler; sürekli olarak tanımlanan yeni türler var. Karşılaştırıldığında, yalnızca 6.000 yusufçuk türü ve yalnızca 2.900 termit türü var.
Her şey, türlerin yayınımı veya çeşitlenmesi gibi sürekli evrimsel süreçlerden geçerken, belki de sineklerin büyük yayınımının bir kısmını görüyoruz. Belki de büyük tür patlaması sürecindeler. Özellikle insanların yokluğunda, her zaman onları yok etmeye çalıştığımız için, belki de sinekler bir sonraki büyükler olacak. Sahip oldukları o kadar çok strateji var ki; bazıları kan içiyor, bazıları çöpçü, bazıları meyve besleyiciler, bazıları tozlayıcı, bazıları yırtıcı. Evrimin hayatta kalma şansını arttırdığını kanıtlayan yapıdalar.

Phillip Barden, paleoentomolog, New Jersey Institute of Technology’de yardımcı doçent
Fosil kayıtlarındaki sosyal böcekler konusunda uzmanım. Çoğunlukla karıncalar ve termitler. Biyolojik başarı açısından konuştuğumuzda, genellikle üç ölçüden bahsederiz: çeşitlilik, biyokütle (toplam bolluk miktarı) ve uzun ömür (bir soy tükenmeden ne kadar süre dayanır?).
Sosyal böcekler söz konusu olduğunda, biyokütlelerinin bu kadar yüksek olmasının nedeni, tüm sosyal davranışlarıdır. Üremenin tamamını yalnızca bir veya birkaç kişi yapar. Bu sadece verimli oldukları anlamına gelmez, aynı zamanda çok sayıda zayiata dayanabilecekleri anlamına da gelir. On milyon üyeden oluşan bir karınca kolonisinin, her gün on bin karıncayı kaybetmesi o kadar da önemli değil. Ölü deri hücrelerini döküyormuşsun gibi.
Sadece kısa bir süre için ortaya çıkan soyların, kaya kayıtlarında onlarca, hatta yüz milyonlarca yıldır görünenlerden daha az başarılı olduğunu düşünebiliriz. Termitler söz konusu olduğunda, yüz elli milyon yıl öncesine kadar, Jurassic’te orijinal toplumlar ve gelişmiş sosyal davranışlar görürüz. En eski karınca fosilleri yaklaşık yüz milyon yıllıktır. Başka bir deyişle, ilk termit kolonileriyle Tyrannosaurus Rex arasındaki süre, T-Rex’le bugün arasındaki süreden daha fazladır .
Yakın tarihli bir küresel tahminden, termitlerin biyokütlesinin muhtemelen bugün yaşayan tüm insanların biyokütlesiyle aynı seviyede olduğunu biliyoruz. Yani çevre üzerinde gerçekten dikkate değer etkileri var ve kendileri ekosistem değişikliklerine neden olma eğilimindeler. Örneğin, karıncaları ve termitleri yiyen tüm organizmaları düşünün.
Gezegen büyük ölçüde ısındığında, böceklerin çok uzun vadede gerçekten iyi performans göstereceğini düşünüyorum. Böcekler sıcaktan hoşlanır. Böceklerde bulduğumuz en yüksek çeşitlilik tropik bölgelerde. En yüksek biyokütle tropik bölgelerde. Ve eğer gezegen büyük ölçüde tropikal hale gelirse, o zaman böceklerin gelecekte milyonlarca yıl boyunca iyi vakit geçireceğini düşünüyorum. Karıncalar ve termitler gibi canlılar muhtemelen çeşitlenmeye devam edecek ve gezegenin her yerinde varlığını sürdürebilecek. Durum buysa, dolaylı olarak daha fazla karınca ve termit besleyici türü oluşarak, diğer organizmaları şekillendirebilirler; veya gelecekteki türler, karıncaları taklit ederek veya bir karınca kolonisindeki kaynakları kullanarak, geçimini sağlayan tahmini on bin omurgasız türüne katılabilir.
Böceklerin maksimum vücut boyutu sınırlıdır çünkü akciğerleri yoktur ve pasif olarak nefes alırlar. Vücudunun içindeki tüm iç tünellerin yüzey alanı, mevcut oksijen miktarını artırmadığınız sürece ne kadar büyüyecekleri konusunda kısıtlayıcıdır. Çok eski zamanlarda var olan bazı böcekler, artan atmosferik oksijen miktarı nedeniyle büyüyebildiler. Bir örnek Meganisoptera veya griffinflies’dir. Kanatları iki fit (61cm) genişliğindeki modern yusufçukların akrabaları. Devasa boyutları, yaklaşık 300 milyon yıl önceki oksijen artışına bağlı.
Daha yakın zamanlarda Dünya, son 55 milyon yılda gelmiş geçmiş en sıcak dönem olan Paleosen-Eosen Termal Maksimumunu (PETM) deneyimledi. Fosil kayıtlarında, PETM çevresinde, bu devasa karıncaları sinek kuşlarının büyüklüğünde buluyoruz. Sadece bu dönemde varlar. Ve onlar hakkında gerçekten harika olan şey, bugün yüksek enlemlerde bulunan fosil yataklarında (örneğin, Almanya) bulunmalarıdır. Bu, diğer bazı paleoklimatik kanıtlarla birlikte, bu devasa karıncaların bu kadar kuzeyde yaşayabilmelerinin nedeninin, gerçekten sıcak olması olduğunu gösteriyor.
Bugün, en büyük karınca türlerini bulabileceğiniz tek yer (baş parmağınızın büyüklüğünde olanlar) tropik kuşaktadır. Ve bugün görebildiğimiz en büyük karıncalardan bile daha büyük fosil karıncaları bulduğumuz yerlerin, milyonlarca yıl önce çok sıcak olduğunu tahmin ettiğimiz bölgelerde olması muhtemelen bir tesadüf değil. Bu nedenle, gelecekte küresel sıcaklık bu hızla artarsa, sadece daha büyük böcekleri değil, bugün gördüğümüzden daha fazla yerde daha büyük böcekleri de göreceğiz.
Biyocoğrafyada gördüğümüz birçok örüntüyü yerel yok oluşun (yani belirli coğrafi alanlarla sınırlı olan yok oluşların) yönlendirdiğini fosil kayıtlarından zaten biliyoruz. Klasik omurgalı örneği develerdir. Bugün sadece Afrika, Orta Doğu ve Avrasya’da develer buluyorsunuz (Güney Amerika’daki lamalar aynı zamanda deve akrabası olsa da) ancak bunların aslında Kuzey Amerika’da ortaya çıktığını fosil kayıtlarından biliyoruz. Kuzey Amerika’da nesilleri tükendi. Gelecekte, bugün bildiğimiz ekosistemleri değiştiren bu büyük iklim değişikliklerini yaşarsak, gezegende yalnızca bazı böceklerin yaşayabileceği bu küçük sığınak cepleri kalmış olabilir. Sadece Grönland’da veya Patagonya’da ya da daha az sıcak olması, muhtemel diğer aşırılıklarda yaşayan uğur böceklerini düşünmek eğlenceli ama aynı zamanda iç karartıcı olurdu.
Düşünülmesi gereken bir başka ilginç fikir de, bugün böceklerin yaptığını düşündüğümüz bazı klişeleşmiş şeylerin, gelecekte mevcut sakinlerin nesli tükenirse, o boşluğu devralan farklı bir böcek grubu tarafından yapılabileceğidir. Arıların özellikle gelecekte neslinin tükenme eğiliminde olduğu ortaya çıkarsa, bu belirli boşluğu dolduran başka tür tozlayıcılar da olabilir. Fosil örneği Kalligrammatidae esasen Jura’daki kelebeklerdi. Aslında kelebeklerle yakından ilişkili değiller, akşamları ekrana yapışan o küçük yeşil ağ kanatlılarla daha yakından ilgililer. Kelebeklerde gördüğümüz özelliklerin birçoğunu yakınsayan bir şekilde evrimleştiler: Bir hortumları var, hatta kanatlarında benekler var. Bunlar aslında orijinal kelebeklerdi.

Alexis Mychajliw, paleoekolog, Oklahoma Üniversitesi Moleküler Antropoloji ve Mikrobiyom Araştırmaları Laboratuvarlarında doktora sonrası araştırma görevlisi ve La Brea Tar Pits & Museum’da araştırma görevlisi
Gelecek hakkında nasıl düşündüğümüz gerçekten geçmişi nasıl anladığımıza geri dönüyor. Sadece biyoçeşitliliğin belirli temellerine değil, yeterince uzaklaştırdığınızda, aynı deneyimlerin dünya tarihi boyunca yaşandığını görürsünüz: sıcaklık değişimi, deniz seviyesinin yükselmesi ve düşmesi, karbondioksit varyasyonları ve karşılığında türler hareket ettikçe, uyum sağladıkça veya ölürken, biyolojik topluluklardan gelen tepkiler.
Gezegenimiz insan faaliyetleri nedeniyle ısındıkça, dünya çapında deniz seviyelerinin yükseleceğini çünkü buzullara hapsolmuş suyun artık erimekte olduğunu göstermek için fazla bir sonuca varmamıza gerek yok. Bu elbette ada ülkeleri ve alçak kıyı bölgeleri için felaket sonuçları doğuruyor ve bunların çoğu zaten gözümüzün önünde ortaya çıkıyor.
Geçmişte de deniz seviyeleri dalgalandı. Özellikle de tekrarlayan buzul döngüleriyle şekillenen bir çağ olan Pleistosen’de (yaklaşık 2,8 milyon yıl ila 11,700 yıl önce). Sıcaklık ve buz örtüsü değiştikçe, deniz seviyesi de değişti. Bu, birçok adanın zamanla büyüyüp küçülmesine, bazen “kara köprüleri” aracılığıyla kıtalara bağlanmasına veya hatta aynı temel karayı paylaşıyorlarsa, birbirine bağlanmasına neden oldu. Tür-alan ilişkisinin mantığı, herhangi bir zamanda daha büyük arazi alanlarının daha fazla tür çeşitliliğini desteklemesini bekleyeceğimizi gösterir. Deniz seviyesi değişiminin bu yakın tarihi, bugün adaların eşsiz izolasyon ve kolonizasyon geçmişleri nedeniyle evrimi incelemek için inanılmaz yerler olmasının nedenlerinden biridir.
Adaların evrimsel beşikler ve açıkçası işlerin tuhaflaştığı yerler olduğunu da takdir edebiliriz. Öyleyse binlerce yılı ileri saran bir düşünce deneyinde, insan kaynaklı iklim değişikliği nedeniyle deniz seviyesinin yükseldiğini hayal edelim. Bir zamanlar birbirine bitişik kara parçaları olan ve onları çeşitli şekil ve büyüklükteki adalara böldüğünü hayal edelim. Daha büyük popülasyonlarından kopuk memelilerin evrimsel yörüngelerine ne olacak?
Bilim adamları, nesli tükenmiş ada memelilerini inceleyerek, “ada kuralı” olarak bilinen bir hipotez geliştirdiler. Ancak benim “Alice Harikalar Diyarında” etkisi olarak kabul etmeyi tercih ettiğim şey: iksiri içmek, normalde büyük memeliler küçülür (ada cücelik) ve pasta yemek, normalde küçük memeliler büyür (ada devliği).
Proboscideans (filler ve akrabaları) mükemmel yüzücüler oldukları ve geçmişte birçok adaya ulaştıkları için bize ada cüceliğinin harika örneklerini verdiler. Örneğin, Kaliforniya cüce mamutları, deniz seviyesinin düşük olduğu zamanlarda Kolombiyalı mamutların Channel Adaları’na doğru yüzmeleri sonucunda evrimleşti ve insanın omuz hizasına gelecek kadar küçüldü. Akdeniz adaları (örneğin Girit, Malta, Kıbrıs ve diğerleri), soyu tükenmiş cüce hortumlu hayvanların çeşitliliğiyle tanınır ve kafataslarından birinin, Yunan efsanesi “tepegöz” e ilham verdiği öne sürülür.
Karayipler’de, dev kara tembel hayvanlarının akrabaları Küba ve Hispaniola gibi yerlere ulaştı ve milyonlarca yıl içinde maymun veya küçük köpek boyutuna dönüştü. Omuzlarınızda bunlardan birinin olduğunu hayal edin! Gelecekte, daha fazla küçük hortum olabilir mi? Hangi yeni mitlere ve hikayelere ilham verirlerdi?
Şimdi favorileri öngörülerimi söyleyeyim. Tıpkı büyük şeylerin küçüldüğü gibi, belki de kaynak kısıtlamaları nedeniyle küçük şeyler de büyüyor. Belki de baskılardan, avcılıktan ve rekabetten aniden kurtuldukları veya kullanacak yeni kaynaklara sahip oldukları için. Sebep ne olursa olsun, sonuçlar harika. Birkaçını gözden geçirelim: Kendinizi Geç Miyosen’de Gargano’da (İtalya) bulursanız, aslında bir yarımada yerine bir adada olursunuz. Ve dehşet verici Deinogalerix Koenigswaldi’ye dikkat etmelisiniz, Dev bir Moonrat. Ay sıçanları, normalde büyük bir sıçan büyüklüğünde olan dikenli olmayan kirpilerdir. Ancak Deinogalerix bir köpek büyüklüğündeydi ve muhtemelen böcek yiyen değil, etoburdu. Yakınlarda Sardunya’da ayrıca çok büyük bir pika vardı. Karayipler’de, Pleistosen sırasında 100 ila 400 pound (45 ila 180 kg) arasında bir ağırlığa sahip olan gine domuzunun uzak kuzeni ve dev bir kemirgen olan Amblyrhiza İnundata’yı bulabilirdiniz. Küçük Antiller’in Anguilla gibi küçük adalarının çoğunun çok daha büyük olduğu ve hatta birbirine bağlı olduğu bir dönemde yaşadı. Deniz seviyeleri yükseldikçe, bu adaların bağlantısı kesildi ve küçüldü ve muhtemelen bir megafaunal kemirgeni desteklemek için çok küçüktü. Adalarda iksiri içen veya pastayı yiyen türlerin, özellikle de hâlâ var olan Hispaniolan solenodon gibi, yaklaşık olarak bir ev kedisi büyüklüğünde olan ve birkaç zehirli memeliden biri olan türlerin daha birçok örneği vardır dünyada. Bir kilogram ağırlığında, görünüşte “dev” olmasa da ortalama sivrisinekten on kat daha büyük sinekler.
Ne yazık ki bu vakaların çoğunda, bu fantastik ada türlerinin nesli, çevresel değişim nedeniyle değil, insanların gelişi nedeniyle yok oldu. Bu nedenle, deniz seviyesindeki yükselmenin yarattığı sayısız varsayımsal adada izolasyon ve ıraksamanın neden olduğu muhteşem evrimsel potansiyeli öngördüğümüz herhangi bir gelecek, aynı zamanda biz insanların, türlere evrimsel yolculuklarına başlamaları için alan yaratmamız anlamına gelmelidir.